3. BÖLÜM ∫ ATEŞİN YÜZÜ

1.1K 59 4
                                    

BÖLÜM 3: ATEŞİN YÜZÜ

Gözlerimi açtığımda yaptığım ilk şey rüyamda gördüğüm, ateşin içinden bana bakan adamın yüzünü çizmekti. Hatırladığım kadarıyla gördüklerimi beyaz kağıda geçirdiğimde kaşlarımı çatarak geriye çekildim.

Tanımıyordum, gördüğüm hiç kimsenin yüzüyle uyuşmuyordu. Genelde birileriyle iletişim kurmak isteyenler rüyalarda buluşmak için büyü kullanabiliyorlardı ancak ne bu adamı daha önce görmüştüm ne de bana herhangi bir şey söylemişti.

Gergin bir halde boynumu ovalayarak ayağa kalktım ve lavoboya giderek işlerimi hallettim. Hala dün uyuyakaldığım havlu sarılıydı bedenimde. Artı olarak kimse beni uyandırmaya gelmemişti ve şöminenin ateşi akşamki kadar canlıydı. Dolabımdan iç çamaşırlarımı ve dizlerime gelen askılı beyaz bir elbiseyi çıkararak giyindim. Saçlarımda yer yer nem bulunsa da büyük çoğunluğu kurumuştu. Saçlarımı tekrar tarayarak omuzlarımın arkasına attım. Metalden yapılma ince, üstünde hiçbir işlemesi bulunmayan, düz beyaz tacı da saçlarımın üstüne yerleştirdim. Saçlarımın önüme düşmemesi için yardımcı oluyordu.

Karanlığı dağıtmak için pencereleri açmaya karar verdim. Tahtanın kulpundan tutup çektiğim sırada yağmurla karışık büyük bir rüzgar kütlesi yüzüme vurdu. İliklerime kadar titrediğime yemin edebilirdim. Gözlerimi zar zor aralayarak şiddetle varlığını sürdüren fırtınaya baktım. Gökyüzü siyahlara bürünmüş ve etrafta tek bir canlı bile bırakmamıştı. Herkes evlerine çekilip pencerelerini kapatmıştı. Elimi kulpuna götürdüm ve büyük bir güç uygulayarak havanın odamla olan akımını kestim.

Birkaç saniye şaşkınlıkla önümdeki tahtayı seyrettim. Tamam dün fırtına olacağını anlamıştım ama bu kadar erken vuracağını tahmin etmiyordum. Özellikle de okulumun ikinci gününde! Leydi Maylie beni bu şartlar altında asla bir yere göndermezdi. Üstelik bu şartlar altında kapının önüne bile çıkamazdım.
Sinirlenmemek için dağılan saçlarımı düzelttim ve birkaç tane derin nefes aldım. Pekala, belki biraz geçtikten sonra sona ererdi. Gözlerimi devirerek arkamı döndüm ve şöminenin önündeki koltuğa yerleştim. Kimi kandırıyordum, bu fırtınalar günlerce sürüyordu.

Ancak yine de kimsenin gelmemiş olması tuhaftı. Fırtına başlamadan önce herkes yeraltı sığınağında toplanırdı, fırtına sona erene kadar yemekleri orada yerdik ve orada uyurduk. Bunun için kocaman bir dolap erzağımız bile vardı. Gökyüzünü izleyen bilginler tıpkı benim gibi bu kadar erken geleceğini beklemiyor olmalıydılar. Umarım kimseye bir şey olmamıştır.

Yapacak başka bir şeyim olmadığından çizdiğim resmin başına oturarak parmağımı adamın yüz hatlarında gezdirmeye başladım. Keskin bir çene yapısına, dolgun dudaklara ve güzel bir burna sahipti. Belki de sadece hayal gücümün bir ürünüydü, yakışıklı bir erkek görmek istemiştim ve beynim bana küçük bir oyun sunmuştu.

Sıkıntıyla nefesimi verdim ve gözlerimi ovuşturdum. Yatağımın yanındaki komidinin çekmecesinde yemek olmalıydı, bu birkaç günde beni idare edebilecek kadar vardı sanırım. Ya da açlıktan kıvranmama engel olacak kadar. Maalesef bir portal oluşturarak mutfağa geçebileceğim bir büyü bilmiyordum. Ayrıca bilsemde yapacak kadar güçlü değildim. Burada o kadar güçlü olan birkaç kişiden biri lord Patrick'ti ancak bu kadar kısa bir mesafe için portal kullanacak olursa bütün Nehiraltı portalın içine çekilebilirdi.

Geçenlerde kütüphaneden aldığım bir kitabı okuyarak zamanımı geçirmeye çalıştım. Arada sırada tahtalara çarpan dalların sesini duyuyordum, bazen de yağmurla rüzgar bir olup burayı başıma yıkmak istercesine uğulduyorlardı. Odaya doluşan soğuk beni şöminenin önündeki koltukta oturmaya itmişti. Şimdilik rahattım, hatta keyifli bile diyebilirdim. Yağmur damlalarını ve gök gürültülerini dinliyor, yavaşça kitaptaki kelimeleri toparlıyordum. Tek eksiğim bir fincan sıcak çikolataydı.

CLAMOR EFSANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin