Birlikte şarkı söylediğimiz günü hatırlayınca kıkırdadım. Furkan ile resmen ilk tanışmamız böyle olmuştu. Sonrasında birkaç kere daha o da gelmişti buluşmalarımıza. "Acaba şimdi ne yapıyor?" diyerek telefonumu eline aldım ve instagrama girip adını arattım.
Çıkan onaylanmış hesaba tıklayınca hiç değişmemiş olmasına gülümsedim. Son paylaştığı fotoğraflara bakıp telefonu yanıma koydum. Yüzümde bir tebessüm ile gözlerimi kapattım. Çalan telefon ile gözlerimi açtığında havanın kararmaya başladığını gördüm. Dikkatimi tekrar çalan telefona verdiğimde yapım şirketinden aradıklarını gördü.
Telefonu açıp "Efendim?" dedim. "İyi günler Ebru Hanım. Rahatsız etmiyorumdur umarım." "İyi günler. Müsaitim buyurun lütfen." "Yapım şirketimizin aldığı son kararı bildirmek için aramıştım sizi. Dizimizin çekimlerini bu sezon için sonlandırmış bulunuyoruz. Sevgili yapımcımız, yapım şirketimiz ve şahsım adına size sağlıklı günler diliyorum. İyi tatiller." "Teşekkür ederim. İyi tatiller."
Telefonu kapatıp yanıma koydum ve tekrar gözlerimi kapattım. Sanırım az önce hatırladığım anının bir artçısı olarak yüzü gözümün önüne geldi. "Of! Sen hiç yardımcı olmuyorsun ama." deyip odama gittim. Dolabın üstünden bavulumu alıp eşyalarımı doldurdum. Sonuçta dizi yoksa burada kalmamın bir anlamı yoktu. Acıktığımı hissedince saate baktım. Neredeyse gece yarısı olmuştu ve toplanmayı bitirememiştim bile.
Mutfağa gidip aperatif bir şeyler atıştırdıktan sonra odama çıktım. Gördüğüm dağınıklıkla ağzımdan istemsizce bir 'oha' kaçtı. Burayı ben mi dağıtmıştım böyle?
Odayı unicorn sürüleri bassa anca bu kadar dağılabilirdi sanırım. "İçindeyken bu kadar durmuyordu sanki ya." deyip içimden derli toplu oda görme duası okurken odanın karşı tarafına geçip bir de oradan baktım.
"Hayır, açlıktan gözüme perde mi inmişti de görmedim ben bu dağınıklığı?" dedim kendi kendime. Sonra aklıma oynadığım oyun gelince kendi kendime gülüp "Tabi görmem diyeti bozup bozmamayı buna bağlarsam." dedim.
Kendi kendime küçük bir oyun oynamıştım. Eğer kazanırsam yarın Oya'yı arayıp pizza yemeye gitmeyi teklif edecektim, kaybedersem diyet devamdı. Tek yapmam gerekense gözümü kapatıp kapıya kadar yerdeki eşyalara basmadan gitmekti. Tabi ki kaybetmiştim.
İyiden iyiye uykum gelince önümde iki seçenek vardı. Ya burayı toplayıp sıcacık yatağımda mis gibi bir uyku çekecektim ya da salondaki koltukta yatacaktım ve sabah her yerim tutulacaktı.
Odanı topla diyen iç sesimi yok sayıp yastık ve pike alıp yatmak için salona gittim. YAŞASIN ÜŞENGEÇLİK!
Cidden bir gün dünyadaki tüm üşengeç insanlar toplanıp bir ülke kursalar ülke başkanı olarak beni seçerlerdi.
Sabah uyandığımda her yerim ağrıyordu. Bedenim resmen onu koltukta yatırdığım için isyan bayraklarını çekmişti. Saat öğlen olmuştu neredeyse. Telefonumu elime aldığımda annemin ve Oya'nın aradığını gördüm.
Önce annemi aradım. Klasik konuşmamızdan sonra telefonu kapattım ve hemen Oya'yı aradım.
"Günaydın canım." diyerek açtı telefonu. "Günaydın bal surat." diye karşılık verdim bende. Karşıdan gelen kıkırdama sesiyle kocaman gülümsedim. Çocuk gibiydi Oya. O kadar masum, o kadar naifti ki en ufak bir iltifat bile onu sevgi pıtırcığına dönüştürüyordu.
"Dün yapım şirketinden aradılar." dedi konuya girerek. "Evet aradılar beni de." "Ee ne yapacaksın? Dönecek misin?" "Yani set yoksa burada kalmamın bir anlamı yok. Toplanmaya başladım dün akşam. Daha doğrusu toplanmaya başlamaya çalıştım. Ama ev savaş meydanına döndü."
Oya dediğime kahkaha atınca "Ya gülme." dedim. "Tamam tamam sustum. Ben kahvaltıdan sonra gelirim yardım ederim, beraber toplarız." dediğinde gülümsedim ve "Kibarlık olsun diye itiraz edeceğimi sanıyorsan çok yanılıyorsun." dedim. "Bir saate gelirim ben." dedi ve bir şey dememe izin vermeden telefonu kapattı.
Bende mutfağa gidip kendime kahvaltı hazırlamaya karar verdim. Ama sonra üşendim ve mısır gevreğini kaseye boşalttım. Üstüne süt koyduktan sonra kasemi alıp salona gittim. Kanepeye oturdum ve televizyonu açtım.
Birkaç klasik kanal dolaştıktan sonra izlemeye değer bir şey olmadığına karar verip televizyonu kapattım ve mısır gevreğimi yemeye devam ettim.
Oya geldikten sonra odama çıktık. Oya odanın halini görünce bana 'sen ümitsiz vakasın' bakışı attı. Bende sütünü halıya döktükten sonra annesine yakalanmış küçük kız çocuğu gibi yan yan yürüyerek odanın en köşesine gittim başımı hafifçe eğip.
Zorda olsa Oya ile odayı topladığımızda akşam olmuştu. "Hadi gel yemek yiyelim." "Hmm, bugün beni ne ile besleyeceksin Ebru anne." "Dolapta 2 gün önceden kalma makarna var. Onu yeriz işte." "Ebru cidden... İğrenç misin acaba?" "Ay ne be? Mis gibi makarna işte." "Senin düzgün bir yemek yaptığın günleri de görecek miyim acaba? Sen bu gidişle var ya evde kalırsın."
"Melahat hala?" diye cevap verdim dediklerine. Söylediğim şeye kısa bir süre güldü ve hemen eski ciddi yüz ifadesini takındı. "Hayır anlamıyorum ben. O kadar güzel yemek yapabilen bir insan neden yemek yapmaz." "Bunun cevabı çok basit Oya. Üşeniyorum çünkü."
"Neyse tamam boş ver yemeği. İçeri geçelim pizza söyleriz." dediğinde "Ben var ya hayatımda bundan mantıklı çok az şey duydum. Hele ki senden. Valla tebrik ederim, kırk yılda bir gibisin" dedim.
"Aşk olsun Ebru." "Olsun gönül kelebeğim. Aşk hep olsun." "Sen hayırdır?" "Ben ne hayırdır?" "Bilmem. Senden böyle cümleler duymaya alışık değilim." "Artık alış o zaman." "Neden? Ebru yoksa konuştuğun biri mi var?" "Yoo" "Ee o zaman?" "Ee'si artık böyle olmaya karar verdim. Baharın da etkisi var sanırım bunda ama kısa zaman içinde çok güzel şeyler olacakmış gibi hissediyorum."
"Hayırlısı bakalım." dedi ve sehpanın üstünde duran telefonunu eline aldı. Aramadan önce bana dönüp "Nasıl istiyorsun pizzanı?" dedi. Hiç düşünmeden "Bol malzemeli Jumbo boy karışık." diye cevapladım onu.
"Oha!" "Sana oha. Ne var acıktım." "Tamam tamam kızma. Arıyorum." dedi ve arayıp pizzaları sipariş etti.
Pizzalarımızı yerken bir yandan sohbet ediyorduk. "Haber verdin mi annenlere?" "Yok sürpriz yapmayı düşünüyorum." "Ya, çok sevinecekler." "Sorma. Özledim diyordu zaten. İyi oldu bu erken tatil." "Tatil demişken, tatil planı yaptın mı?" "Aslında çok önceden planlanmış bir şey vardı. Ama geçerli mi bilmiyorum." "Hmm, neymiş o?" "Ya üniversiteden Elif, Bora, Nur bir de Murat ile yazın bir Çeşme, Alaçatı yaparız birlikte demiştik ama pandemiden önce konuşmuştuk. Bu durumda gitmek isterler mi bilmiyorum. O yüzden şu an belli bir şey yok." "Anladım. Elif ve Bora şu hep anlattıkların değil mi?" "Evet evet, onlar. Senin var mı tatil planın?" "Var yani vara yakın, yok gibi."
Dediğine gülüp kolamdan bir yudum aldım. Yemeğimizi yedikten sonra internetten iki gün sonrası için bilet aldık. O gece ısrarlarım üzerine Oya eve gitmeyip bende kaldı. Tabi bunda birazda 'gidersen Cedi'yi twitter'dan unfolllow ederim' dememin de etkisi olabilir. Neyse o gece birlikte uyuduk. Sonuçta önümüzde en az 5 aylık bir ara vardı ve belki de bu arada hiç görüşemeyecektik.
Sabah gözümü çalan telefonla açtım. Önce üstümdeki uyku sersemliği ile tanıyamadığım cisme baktım. Sonra onun Oya'nın bacağı olduğunu anladım. Ama ben bunu anlayana kadar telefon kapanmıştı.
Telefonu elime alıp kimin aradığına baktım. Gördüğüm numara ile gülümseyip geri aradım. Telefonu açtığında neşeli bir sesle "Günaydın uyuyan güzel." dedi. Özlediğim sesini duyunca kocaman gülümsedim. İşte günüm şimdi aydın olmuştu.
HELLO! N'ABERSİNİZ?
KİM ARAMIŞ OLABİLİR? TAHMİNLERİ ALAYIM.
BÖLÜM HAKKINDA DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK GÜZEL ŞEYLER OLACAK, AZ KALDI. ;)
BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE... ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOW & FOREVER |CedRu ✓
FanficTek 1 gün hayatınızda neyi değiştirirebilir? Cedru'nun bilinmeyen hikayesi... ~Watty'deki ilk Cedru kurgusu 💙🧡 ~29.03.2021-16.10.2021 ♡