Digital Daggers|The Devil Within|
Kimsesizliğin, yapayalnızlığın parmakları boynumdaydı, tüm kalabalıklar çevremi dolaşsa ve kolları bedenimi sarsa da o parmaklar boynumdan düşmedikçe yapayalnız olacaktım. Tanıdık kimsenin olmadığı bir yerde yapayalnızlığın verdiği güvensizlik, kaldığım ikilemle tamamen o kavramı zihnimde yıkıma uğratmıştı. Bazen insanların yalnız hissetmesine neden olan tek başına kalmaktan ziyade kalabalıkta olmaktır.
Uyurken aydınlık olmayan oda uyandığımda başımın ucundaki abajurun ışığı sayesinde aynı derecede karanlıktı. Camsız pencerelerden gördüğümse hayaletlerin ucube ellerine benzer siyah dallardı. Çok uzun süredir uyuduğumu anlamışsam da uyanırken fazlaca zorlandım.
Baykan, yatağın dönük olduğum tarafına çökmüş saçlarımı karıştırıyordu. "Uyan artık."
İşte bu hem yalnızlık hem de gerçek bir rüya olmalıydı çünkü uyanınca olacağım yer burası olmamalıydı.
"Sen gerçek misin?" Nefesimi çeken ve geri püskürten borumun derinlerinde bir sızı hissettim, rüyanın kollarında olup olmadığımı anlamam gerekiyordu.
"Evet, senin kadar." Komodinin hemen yanında onunla aynı boya gelen abajurun ışığı doğrudan adamın yüzünü aydınlatıyordu, ışık huzmeleri tenindeki soluğa ihtiyaç duyuyorcasına sarıyordu adamın yüzünü.
Loş turuncu ışığın izin verdiği kadar gördüğüm bu adam her ne olursa olsun rüyaya daha çok benziyordu. Ellerimi uzattığımda karanlığa gömülecek ve ışığın aç huzmeleri benden nefret edecekti.
"Burada olmamam gerekiyor." Bu bilgi canımı sıkıyordu, evet ancak elimden hiçbir şey gelmeyecekse oturup ağlamamın bir anlamı var mıydı?
Sağ tarafıma çöken bedenimi sırtıma yaydım, sırtüstü uzanırken avuçlarımı göz kapaklarımın üzerine bastırıp son kez babamın yanında uyanmayı bekliyordum.
Sırtüstü uzanırken aynı şekilde başka bir yerde uyanabilirdim, bunu daha önce de yaşamıştım. Hastane odasında yaraların ve büyük acıların içerisinde uyanmayı dileyecek kadar yalnız hissediyordum kendimi burada. İyiler ve kötüler yoktu hayatta yalnızca, iyi ve kötüydü herkes. Burada da öyle olması şarttı, evet şu ana kadar tanıdığım bu insanlar yalnızca iyiydiler ancak bu ne kadar daha sürecekti ve bu gerçekse ne kadar gerçekti bilemiyordum.
"Biliyorum," dedi fısıltıyla. "Ne kadar yorulduğunu biliyorum." Baykan'ın gölgesi üzerime düşüyordu, karanlık oda benim için daha karanlıktı artık.
"Biraz daha dayan, sonra her şey daha kolay olacak." Avucunu alnımda hissettim, ateş parlak olurdu o ise artık közdü.
Bileğini belli belirsiz iterek doğruldum, uykunun sıcaklığı üzerimden akarken akşamın serinliği derimi yakıyordu, sonsuza dek uyumak istediğim zamanlar çoktu, şu anda o anlardan biriydi.
Sonsuza dek uyumak ve uyanacaksam da her şeyiyle sakin ve güvenli bir hayata uyanmak istiyordum artık. "Neden uyanmam gerekiyor?" diye sordum, sesim mırıldanmaktan öteye geçememişken bu soru Baykan'dan çok banaydı.
"Bir işimiz var. Yalnızca kalk ve bana ayak uydur." Hal böyleyken ölümün bir kapısı olsaydı bu adamın peşine düşüp o kapıya gitmem gerekecekti, ne sorularım yeterliydi ne de cevaplar.
"Tehlikeli bir şey mi?" Bacaklarımı yataktan sarkıttığımda Baykan kalkmam için geri çekilmişti. Soğuk beton tozlu ve kabaydı, ayaklarımın altında hissetmek istediğim son yer bu yerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK
Teen Fiction"Bazen hemen karşımda olmasına rağmen bir dağın tepesindeymiş gibi bakardım ona. Yüksekti ve ona bakmak başımı hep dik tutmak demekti." ocak2020 Yalnızca kalemler, kapılar, saatler, kalpler kırılmaz; bir yerde duymuştum, hafızalar da kırılgandır di...