Madison Beer-Spinnin
Ölüm haberleri üzücü olurdu, uzun yıllar ölmeyi dileyen biri ölümle kurtulduğunda bile farklı bir yolu kurtuluşu olarak görmek ölümün her zaman insanlık için düşman kabul edilmesine yol açardı. Ben artık ölümü düşman olarak görmeyi bırakmıştım.
Baykan beni kapıda bekleyen Batı'nın arabasına bindirmişti ve henüz kapıyı bile kapatmadan araba harekete geçtiğinde durumun ciddiyeti beni ele geçirememişti.
Sinem'in yanına gitmekten ölümüne korkuyordum fakat artık ölümden korkmuyordum.
Sinem'in her şeyden habersiz endişeli yüzünü görmeye fırsat bulabildiğimde ağlamak kavramının da içi iyice boşalmıştı.
Özgür'ün bir hastanede olduğunu aynı anda öğrenmiştik, o ana kadar Sinem'e tek bir kelime bile edemeden sıkı sıkı sarılmıştım.
Evindeki yumuşak yasemin kokusu bana ilk kez iyi gelmiyordu, o evde olmaktan nefret ettiğim ilk andı bu. Baykan'la bir harabede, beladan uzak yaşamayı her şeye tercih ederdim. Özgür'ün sağlıklı bir şekilde ayakta olabilmesi için gereken pek çok şeyi yapabilirdim. Pek çok şeyi.
Sinem ameliyathanenin kapısına çöküp Özgür'ü beklerken ona dokunmama bile izin vermemişti. Beni affetmeyecekti. Ben ölmemiştim ancak Sinem içinde beni öldürebilirdi ve bu, dünyadan biraz eksilmek olurdu benim için.
Batı bana Talat Bayrak'ın öldüğünü söylemişti, gözüm bile seğirmedi bu habere. Benim vurduğum adamsa başka bir hastanedeymiş, Batı söylemişti bunu da. Özgür'ü vuran adamı vurmak bende insani hiçbir duygu uyandırmamıştı. Beni ürküten buydu, ölseydi bile üzülür müydüm bilmiyordum.
Beni çok daha meşgul eden bir şey vardı, Talat Bayrak benim Seçkin'i vurduğumu söylemişti. Baykan, Seçkin'i öldürdüğünü söylemişti. Sinem, Seçkin oradayken benim orada olduğumu söylemişti.
Ameliyathanenin sürgülü kapısı ağır çekimdeymiş gibi açılırken Sinem hızlandırılmış halde ayağa sıçradı.
Önlüğü kan içinde olan doktor doğrudan Sinem'e bakmıştı.
"Henüz bir gelişme yok, size haber verilecek," der demez çekip gitti. Fazla sorudan kaçıyormuş gibiydi ya da vereceği cevaptan. Koşarak Sinem'in yeniden çöktüğü o yerde yanına çöktüm.
"Düzelecek bir tanem," diyordum inanmak isteyerek. "Geçecek. O kendine geldiğinde bugünü belki bir daha hatırlamayacağız bile."
Kollarımın arasında huzursuzca kıpraşıp ellerini yüzüne bastırsa da beni itmedi. "Bugünü asla unutmayacağım Menal." Elleri ve boğazındaki düğüm sesini boğuklaştırıyordu. Sanki seni asla affetmeyeceğim der gibiydi fakat bunların suçlusu ben olmak istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK
Teen Fiction"Bazen hemen karşımda olmasına rağmen bir dağın tepesindeymiş gibi bakardım ona. Yüksekti ve ona bakmak başımı hep dik tutmak demekti." ocak2020 Yalnızca kalemler, kapılar, saatler, kalpler kırılmaz; bir yerde duymuştum, hafızalar da kırılgandır di...