Poets of the Fall-Carnival of Rust
Çok önceden, çok çok beğendiğim bir şarkıydı bu ancak ismini tamamen unuttuğum için uzun zamandır yeniden karşıma çıkmasını diliyordum. Bu gece ansızın karşıma çıktı ve kendimi bu şarkının uğuruna kaptırmaktan alıkoyamıyorum. Her birimiz için uğur ve umut olsun, iyi okumalar!
|
Duvarları rüya tuğlalarından örülmüş bir yerde, uyusam da rüyadaydım uyansam da.
Beynin kendini oyalamak için kurduğu oyunlardan ibaretti rüyalar. Onlarda insanlar, hayvanlar hatta yeni bir dünya görmek mümkündü ancak o insanların neden orada olduğunu çözmek imkansızdı, benim içi öyleydi.Onlarca kez uyumuş, onlarca kez uyanmış gibi bir ağrının esaretinde, kaçarken de kovalarken de güzel olan bir adamın kollarında uzun dakikalar geçirmiştim. Beynimin bir kısmı kanla bulanıklaşmış, bir irin yığını tarafından saf dışı bırakılmıştı. Canım yanıyor muydu? Evet. Ağrılarım hiç olmadığı kadar ağır mıydı? Belki. Lanetler yağdırıp önüne nefret yığdığım adamın dokunuşlarını her hissettiğimde huzur buluyor muydum?
Menal çok haklıydı, Menal çok haksızdı. Menal hem şefkate düşkündü hem öfkeye sığınmıştı. Baykan, benim de sıfır noktamdı. Sıfırın sağladığı denge bu adamda da vardı. Sustuğunda öfkesini, konuştuğunda şefkatini anlayabiliyordum.
Bedenime sarılan havlu beni güvende hissettirmek için yetersiz kalınca Baykan yorganı tüm bedenime sarmıştı, altta kalan havlunun tüylü hissi sırtımda bir gıdıklanma hissi yarattı. Hareket edip düşünceleri dağıttım.
Yüzümü bastırdığım yüzeyden kaydırıp ensemi aynı yere yasladım. Yüzü yukarımda kalan adamın bakışları karşıladı beni. Koyu gözleri üzerimde bir bulut gibiydi, gölgesi vurduğunda kararan dünyaya bakıp güneşi alt etmişim edasıyla duruyordu öylece. "Yüzün çok güzel." Bu ses de bu fikir de benimdi. Menal, çok aptaldı.
Yedirilen her şeyi çıkardığım ve duştan sonra çok da iyi olmadığım için Baykan'ın dizleri yatağın üzerinde dümdüz uzanırken başımın o dizlerin üzerinde olduğunu yeni yeni kavrıyordum. En son bacağının yanındaki derin kaba uzanmak için bacaklarına tutunmuş ve sonra da oraya yığılmıştım.
Adam sırtını yatağın tahta başlığına yaslayıp beni izliyordu. İfadesini sarsan şaşkınlığı gördüm. Bulutlar dağılsa da güneşe geçit vermemeye devam etmişti. "Sakın konuşma." Bu ses ve görüş de bana aitti, yalan kafamın içinden püskürmüştü.
"Sen de." Bana hiç dokunmadı, yüzünde samimiyet barındıran hiçbir seğirme yoktu. Monoton bir ifadeyle beni izlemeyi sürdürüyordu. Belki de söylediğini sandığım şey bir sanrıdan ibaretti.
Ellerimi yüzüme bastırıp yüzüme değen saçları tenime saplamıştım. Kovalarcasına iteledim onları yüzümden.
"Başka iltifatın yok mu?" Yüzüne çıkarmadım bakışlarımı, yan taraftaki pencereye çevirdiğim başımla o da yüzümü göremezdi, biraz olsun. "Yok."
Sahte bir güneşin ışığı odaya doldu kısa süreliğine önüne geçen bulutun telaşını çok net gördük, yeniden soluk görüşe kalmıştık.
"Yemek yemen lazım. Kusmayı bırakana kadar" Bırakmıştım zaten, midemin dudaklarımdan döküldüğünü bile sanmıştım.
Yemek istemiyordu canım ve midem. Baykan'a ısrar etmek istemiyordum o da etmesin diye. Beni kurtaran bir tık tık sesi duyduğumda rahat bir nefes geceden beri ilk kez ciğerlerime doldu, keyifle ve titreme olmadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK
Teen Fiction"Bazen hemen karşımda olmasına rağmen bir dağın tepesindeymiş gibi bakardım ona. Yüksekti ve ona bakmak başımı hep dik tutmak demekti." ocak2020 Yalnızca kalemler, kapılar, saatler, kalpler kırılmaz; bir yerde duymuştum, hafızalar da kırılgandır di...