Tate McRae-Rubberhand
Bazı şeyler bir kere yaşanırdı, bazıları birkaç kere, birtakım işler vardı ki sonsuz kez yapılması kimsenin gözüne batmazdı. Var olmak bir kerelikti, bir kez yok olunduğunda var olmuş olmanın hiçbir önemi kalmıyordu çoğu zaman.
Babamın metaneti yok olmuştu, bir zamanlar var olduğuna emin olsam da artık eskiyle yeni arasındaki farkı anlayabiliyordum, eski daima eskide kalıyordu.
Kimi şeyler unutulmaz kimi şeyler hatırlanmazdı. Yaşam boyu kimse nefes almayı unutmazdı mesela, nefes aldığını hatırlayarak alınan nefes ise çoğu zaman yetersiz gelirdi. Fakat sonsuza kadar yaşam olsaydı sonsuza kadar nefes almak unutulmaz ve hatırlanmaz olurdu. Hastayken alınırdı, uyurken ya da gülerken belki ağlarken soluklanmak zaruriydi. Nefes almak için sonsuz yer, mekan ve zaman vardır ve yalnızca tek bir zaman vardı nefesin girmesinin mümkün olmadığı, belki de yer denebilir ona, ölüm.
"Varlık, yokluktan makbüldür," derdi annem. Annem öldükten sonra babam söylemeye başlamıştı.
"Varlık, yokluktan makbuldür Menal. Yalnızca var olman bile şükre yeter."
"Kötü insanlar da var ama yok olmalarını istiyorum," derdim babama. Anneme hiç diyemezdim bunu çünkü akıl süzgecim henüz gelişmeden yok olmuştu.
"Kötü insanların yok olması daha makbüldür." Babam onay verir gibi başını sallardı.
"Ama var oldukları için yine de olmamaktan daha makbüller. Kimse var olduklarını kabul etmese bile var olanlar var olduklarını her zaman bilir ve bunu makbul bulur."
Rüyaya uyanıp bu evrene sıkıştığımdan beri ölü olduğumu, yalnızca bir ruhtan ibaret olduğumu, belki ben değil de bir başkası olduğumu düşündüm hep. Ve hep vardım. Yok oluyorken de var olduğumu biliyordum hep.
Düşünüyordum da Baykan var olmadığını hissediyor muydu acaba? Bir rüyada var olmak da var olmak sayılır mıydı?
Çok genel bir bilgi döner dururdu yıllarca, rüyada, daha önce görmediğimiz hiçbir yüzü görmemiz mümkün değilmiş. Yanılıyorlardı, Baykan'ı daha önce hiç görmemiştim.
Onu ben yaratmıştım ama zihnime onu muhakkak Tanrı koymuştu. Benden onu yaratmamı istemeseydi ben Baykan'ı düşlemezdim bile.
Baykan bir yerlerde yoksa bile bir yerlerde vardı. Artık neye inanacağımı bilmiyordum, o yaratılmış bir yoklukta belki de. Varlığın önemini öğretmeye çalışan babamın gözlerimin önünde yok olmak için yalvardığını gördükten sonra inandığım şeyler sarsılmıştı, belli ki babamın öğretileri benim temelimi oluşturuyordu ve onlar olmadan bir yenisi ayakta duramıyordu.
Babamın da benim gibi Baykan'dan nefret ederken bile yine onda teselli bulduğu günü kafamın içinden, gözlerimin önünden silip atamıyordum. Bana çok ama çok sıkı sarılmış ve tek kelime etmeden koşarak çıkmıştı evden o gün. Pencereden, kapının önündeki arabaya koşuşunu, içine yerleşişini ve beş dakika kadar orada öylece duruşunu izlemiştim. Onu giderken gördüğümde nedense içim rahatlamıştı, babamı acı içinde görmektense görmemek daha iyiydi. Yine sesini duymak istiyordum ama, günlerdir görmediğim gibi arayamıyordum da onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK
Teen Fiction"Bazen hemen karşımda olmasına rağmen bir dağın tepesindeymiş gibi bakardım ona. Yüksekti ve ona bakmak başımı hep dik tutmak demekti." ocak2020 Yalnızca kalemler, kapılar, saatler, kalpler kırılmaz; bir yerde duymuştum, hafızalar da kırılgandır di...