Düştüm, kalkmam için hiçbir el orada değildi, düştüm, uyanmak için tüm eller zihnime daldı.
Saatler günler kadar ağırlaşıp bindi sırtıma, uykularım bölündü, ağrılarım dindi. En dibi gördüm uykunun kollarında, en zirveye tırnaklarımın arasına dolan zihin kırıntılarımla tırmandım.Tırnaklarımın arasına kanla karışık orman toprakları dolmuştu, göğsüme beyaz bir kedi çökmüştü. Nefesimi aldım, gözlerimi yumdum, tırnaklarımı avucuma batırdım. Vardım, buradaydım ve gerçektim. Tüyleri bana kadar uzanan kedinin nefesi göğsümdeydi, düştüm, düşmüştüm ama buradaydım.
Göğsüme çöken kedi içli bir nefes döküp doğruldu, patileri kafesime saplandı ve zıplayıp gitti.
Gün doğmadan uyumuştum, gün ölünce tamamen uyanmıştım. Uyurken yanan gece lambası uyandığımda da aynı karanlığı aydınlatmak için yanıyordu.
Bilmediğim bir yerde, bilmediğim birinin odasında yalnızdım, kapıyı açmam için bekleyen kedi olmasa yapayalnız olacaktım.
Yataktan yavaşça doğruldum fakat yine de baş dönmesinin kollarına düşmekten kurtulamamıştım. Bir süre ayaklarımı bastığım zemin oradan çekildi, gözlerimi yummuştum.Kendime geldiğimde kalkmış ve kedinin çıkması için kapıyı açmıştım, bana yol göstermesini dileyerek peşine takılsam da duvarın köşesindeki mama kabının yanında duran kedi bana hiç yardımcı olmamıştı.
Koridorun diğer ucunda kalan camlı kapıdan odanın içersini aydınlatan ışığın izlerini görüyordum ve oraya gitmem gerektiğini biliyordum ama kendimi fazlalık hissettiğim bu yerde rahatça bir odadan kapalı kapının ardında kalan diğer odaya geçecek kadar cesur hissetmiyordum. Bu yük olma hissi içimde öyle ağır bir yüktü ki çekip alsalar tozları dahi ağırlık ederdi.
Deli gibi açtım ve ister istemez Baykan'ın bana yük gibi davranmayacağı umuduna tutunarak odanın kapısına kadar vardım. Saçma dahi olsa kapıyı tıklatma ihtiyacı içimde koca bir ihtiyaç olarak doğdu. Yaptım ve yavaşça araladığım kapıdan içeridekileri görmek için başımı uzattım.
Karşılıklı iki zümrüt yeşili koltukta karşılıklı oturan insanların neredeyse hepsini tanıyordum. Her birinin üzerinde dolaştırdım gözlerimi, her birinin gözü üzerime dönmüştü. Ben gelince susmuşlardı, ne konuştuklarını duymamış daha doğrusu dinlememiştim.
Olduğum yerden ileri gidemiyordum, geriye de.
"İçeri gel." Baykan'ın buyurgan sesi beni harekete geçirdi. Koltuklardan kapıya yakın olanında oturan adamın yanına gitmiştim."Nasılsın Kanatsız?" Doğu'nun gözleri koyulaşmış gibiydi, sakallardan arınan yüzü keskin görünüyordu. Yanındaki kadının gözleri oturduğu koltuklardan hallice yeşil ve ufaktı. Bakışlarına düşen anlam çok daimi görünüyordu, onu çok evvelden tanıyor gibiydim. "İyiyim," dedim tekrar Doğu'ya dönen bakışlarımla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK
Teen Fiction"Bazen hemen karşımda olmasına rağmen bir dağın tepesindeymiş gibi bakardım ona. Yüksekti ve ona bakmak başımı hep dik tutmak demekti." ocak2020 Yalnızca kalemler, kapılar, saatler, kalpler kırılmaz; bir yerde duymuştum, hafızalar da kırılgandır di...