Breaking Benjamin|Angels Fall
Uyudum ve uyudum; ait olduğum bir yer bile yokken beni sahiplenen kollarda uyudum ve uyandım. Yaralar aldım, dikişler kazandım. Canım yandı, buzlarla sarıldım.İlk uykumdan beni Serap Hanım uyandırmıştı, koca haplar ve ucu pek sivri iğnelerle bedenime istemediğim takviyeler yapmak için izbe bir yerde buluşmuştuk doktorla. Tüm bunlar olduğunda bile adamın kolları bedenimden sökülmemişti, bense karşı koymamıştım. Karşı koymamak kabullenmek değildi biliyordum, ben kabullenmiştim.
Kadın gitmiş biz başka yöne akmıştık, hep aynı yerdeydim. Hiç şikayet etmeden olduğum yere sıkı sıkı tutunuyordum.
"Nereye gidiyoruz?" Tüm yollar önümüze serilmiş, zaman bizim için durmuştu. Zaman bizim için öylece durmuş, akrep ve yelkovan biz ne zaman istersek o zaman tıslar olmuştu.
Kollarından bir saniye bile ayrılmadığım adamın göğsünde kalbinin etten duvarlara vurduğu yumrukları dinliyordum. Saatler de dakikalar da saniyelerden daha üstün değildi şu anda.
"Elif'in babası birkaç hafta evde olmayacak, orada saklanacağız." Baykan, bana su içirmiş, ve yüzümdeki izleri silmişti, tüm bunlar olurken de kollarındaydım.
"Elif kim?" Baykan, arabayı kullanan Doğu'dan ceketini istemiş, altımdaki mahvolmuş pantolonumu çıkarıp onu dizlerime örtmüştü. Bacaklarımın çıplaklığı büsbütün sarılı olmadığı için hissettiğim güvensizlik az da olsa kırılmıştı.
"Doğu'nun kız arkadaşı." Baykan, saçlarımı okşamış, parmaklarından akan merhemle yaralarımı sarmıştı. O kadar uzun süredir acı çekiyordum ki tüm acılarım silinip gitse bile izleri tenime saplanıp kalacaktı. Neleri unuttuğumu bilmiyordum ancak bunları ölene dek unutmayacaktım.
"Doğu'yu evli sanıyordum," dedim göğse sabitlenmiş başımı hafifçe kaldırıp Baykan'ı görmeye çalışırken. Bakışlarımı çenesinden alıp gözlerinde tuttu başını eğerek.
"Değil," dedi yüzümde sayfalarca yazı döşeliymiş gibi suratımın tüm köşelerini turlayarak.
"İyi misin?" Sorusuna gerçek yanıtı verebilirdim, değildim. Ruhum ve bedenim acı içindeydi ancak iyiydim. Kötü olsam ne yapacaktı ki? Olan her şeyi olmamış kılamazdı, yok sayardık lakin yok edemezdik. Acıyı kabullenmek bir adım daha atmak için yeterliydi de yol ayaklarımızdan kayarken yürümek çok zordu.
Onu onayladım, başımın tepesine saplanmış acı ensemden ucunu çıkarıyor gibiydi. Bunu yok edemezdi. O kadar ketumdu ki düşüncelerini tam anlamıyla yüzüne yansıttığı bir anını bile yakalayamıyordum. Karmakarışıktı daima.
Elleri belime indi, beni kucaklar gibi kaldırdığında koltukta doğrulmuş ve dengemi sağlayabilmek için bir bacağımı dizlerinin üzerine koymak zorunda kalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK
Teen Fiction"Bazen hemen karşımda olmasına rağmen bir dağın tepesindeymiş gibi bakardım ona. Yüksekti ve ona bakmak başımı hep dik tutmak demekti." ocak2020 Yalnızca kalemler, kapılar, saatler, kalpler kırılmaz; bir yerde duymuştum, hafızalar da kırılgandır di...