Alexander Stewart-Blame's On Me
Bir aşk destanı için nelere gerek vardı diye düşünüyordum, aşık ve maşuk yeterli olur muydu destanın aşk üzere anılması için?
Batı bana Kerem ile Aslı'nın hikayesini anlatmıştı, Kerem'in rüyasında gördüğü kızdı Aslı. Kerem, rüyamın aslıdır demiş kız için, Aslı'ya bu ismi verenmiş. Kerem eyle beni, rüsva etme demiş Aslı oğlan için. Oğlana ismini o vermiş. Bunları Batı'dan dinlemek güzeldi, tatlıydı ama benim rüyamın aslını da görür müyüm diye düşünmekten uykusuz kalmış, mecalimi yitirmiştim. Aslı ve Kerem birbirlerini bulduktan sonra Aslı ile Kerem olmuştu. Baykan ve Menal birbirlerini bulunca Altay ile Meral olmuştu. Ben Baykan'ı gerçekte görmeyi, rüya ve gerçeği birbirine katmayı öyle istiyordum ki Baykan'a karşı içimdeki sıcaklık arttıkça gerçekle bağımın kopacağını salak da olsam anlardım.
Piknik için bir şeyler hazırlamam gerekiyordu ve Baykan uyandığımda yanımda olmadığı için evde olmadığına kanaat getirmiştim sabah. Beni utandıran bir anı olarak kalacaktı bu sabah zihnimde. Çocukların odalarının kapısı kapalıydı, Baykan evde yoktu ve ben güzel bir sabaha uyandığım inancıyla huzurluydum. Bu rüyaya alışmak için ihtiyacım olan hayata sahip olmuş gibiydim. Dolapların içinde bulduğum saklama kaplarına birkaç sebze yerleştiriyordum, huzur beni ele geçirdiğinde dilime hep aynı şarkı takılırdı ve dudaklarım sesimi çalıp bana itaat etmeden şarkılar söylerdi. Farkında bile olmadan şarkılar mırıldanıyordum, birinin beni şarkı söylerken duymasından nefret ettiğim için hep yalnızken söylerdim. Bu sabah da öyleydi. En azından ben öyle sanıyordum.
"Seni yerlerde, göklerde bulamazlarken," diyordum usulca, bu en sevdiğim kısımdı. "Bende gizli olduğunu sezenler olmuş."
Devamı gelmişti ve ben uzun uzun söylerim sanmıştım ama Dağhan'ın sesi beni yerin dibine itmiş ve şeffaf bir toprakta boğulurken yine de görünmeme neden olmuştu. Kuru ve katı bir suyun altında kalmıştım, yalnızca boğuluyordum.
"Sesin bu kadar güzelse neden daha önce şarkı söylemedin abla?"
Züleyha ve Dağhan bedenlerini kapı aralığına sıkıştırmış beni izliyor, Baykan ikisinin arkasında bir dağ gibi yükselip yüzüme bakıyordu. Yüzüm kıpkırmızı olmuştu, her insan duyulmak isterdi fakat sesi değil sözü için isterdi bunu. Dinlenmekten nefret ettiğim tek andı şarkı söylediğim anlar.
"Lütfen dışarı çıkın, kendimi boğarak öldürürken beni görmenizi istemiyorum."
"Hocam neden utanıyorsunuz ki keşke devam etseniz," demişti Züleyha iyi niyetle ama kulaklarındaki sesimi yok etmek istediğim için ona gülümseyememiştim bile. Sonunda Baykan ikisini de hazırlanmaya yollamıştı ama o gitmesi gerektiğini düşünmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK
أدب المراهقين"Bazen hemen karşımda olmasına rağmen bir dağın tepesindeymiş gibi bakardım ona. Yüksekti ve ona bakmak başımı hep dik tutmak demekti." ocak2020 Yalnızca kalemler, kapılar, saatler, kalpler kırılmaz; bir yerde duymuştum, hafızalar da kırılgandır di...