Sadie Jean-Locksmith
Bir darbeye birden fazla kez maruz kalmak ona karşı duyarsızlaşmaya yol açıyordu, rahatsız edici hislerime yüzlerce kez maruz kaldığım için onlara duyarsızlaşmaya başlamıştım. Öfke daha silikti, kırgınlıklar silikleşmişti; gerçekle rüyayı ayırt etmeye çalışırken hissettiğim kaygı silinmek üzereydi. Doğru olmaya çalışmayı bırakmıştım, doğruyu bulmaya çalışmayı bırakmıştım. Bir şey yapmak için yalnızca içimden gelmesini bekliyordum. Belki de günlerdir babamla ve güvendiğim diğer iki kişiyle olduğum için hayatta kalmam için çırpınan içgüdülerim sessizleşmişti. Bu iyi miydi kötü müydü bilmiyordum ancak daha net düşünebiliyor ve çıkmak için debelendiğim savaşa geri dönüp sonuna kadar savaşmak istiyordum. Savaşı bir öfke başlatırdı, öfkeli değildim. Zaten başlatan olmayacaktım, tehlikeden uzak kalmak zihnimi öyle berraklaştırdı ki savaşı bitirmek için o savaşta yer almam gerektiğini biliyordum artık.
Unuttuğum onca şeye merakım dindi, babamın istediğini yaptım ve ona sorular sormayı bıraktım. Sinem'i bir daha görmemek yerine ondan geçmişimi öğrenmeyi bıraktım. Özgür'le eskisi gibiydim, bir abinin kardeşine devamlı sataştığı gibi sataşmalarına maruz kaldım ve ondan kaçmak için artık babama değil Sinem'e sığındım. Bir ilişkileri olduğu netleşmişti, onları hep ayrı ayrı görürdüm. Sanki rüyada ve gerçekte iki ayrı tanıdık grubumdan iki farklı insan bir araya gelmişti. Halbuki onlar gerçekte de hafızamdaydı rüyamda da.
Son günlerde durağan akışımı bozan yalnızca tek bir olay olmuştu. Babam bana bir daha geri dönmeyebileceğimi söyledi. Nasıl diye sordum.
"Eğer istersen Baykan'ın vakıfları çökertmeye çalıştığını ve yerini Seyit'e söyleyeyim, artık kaçmana gerek kalmasın," dedi yumuşacık sesiyle, söylediği şeyin inanılmaz gaddarlığıyla taban tabana zıt bir şekildeydi.
"O adamın sana bir faydası yok, bu saçma sapan olaylarda yer almana gerek de yok. Zaten niye ve nasıl bulaştığını bile hatırlamıyorsun. Bırak seni bu sürekli kaçma kovalamadan kurtarayım babacığım." Benim için neler de yapardı babam, babam konusunda çok şanslıydım fakat kafamın içinde o konuştukça tek bir düşünce yankılanıyordu. Onlarca çocuğun böyle bir şansı yoktu ve Baykan onların arasından gelip ilk kurşunu sıkmış, bir savaş başlatmıştı.
Anne, babalar evlatları konusunda bencil olabiliyorlardı, babalar çocuklarının yer aldığı savaşları sanki kumdan kaleler gibi önemsemeden bir çırpıda yıkabilir, hiç edebilirdi. Beni zorla aralarına alan arkadaşlarımı ispiyonlamışım gibi bir ucubelik çöktü üzerime. Ben hiç oyunu bozan olmadım, hiç ispiyoncu olmadım.
"Şu haline bak Menal," dedi hüzünlü sesiyle. "Şu haline bak! Seni yirmi dört yıl boyunca değerli bir elmas gibi sakladım, korudum." O esnada sıcacık avuçları yanaklarımı kapladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK
Teen Fiction"Bazen hemen karşımda olmasına rağmen bir dağın tepesindeymiş gibi bakardım ona. Yüksekti ve ona bakmak başımı hep dik tutmak demekti." ocak2020 Yalnızca kalemler, kapılar, saatler, kalpler kırılmaz; bir yerde duymuştum, hafızalar da kırılgandır di...