Çocuklar boyamayı bırakmış heyecanla kovalamacayı takip ediyor, hep bir ağızdan 'Yakala Zeyno!' haykırışı duyuluyordu.
Aslan hızla koşarken hiçbir şeyi düşünemiyordu. Bir an önce kendini ondan kurtarmanın yolunu ararken, bir ömür başına bela olacağını hiç bilmiyordu.
...Hızlı adımlarla evden çıkış yaptı Aslan, sabahın erken vakitleriydi. Öfke doluydu, hala kamyon gelmemişti. Kulağında telefon vardı, sitemle annesiyle konuşuyordu.
"Gelmedi anne, hala ortada yok." Dedi.
Günlerdir yük kamyonu ulaşamamıştı. Yüzü asıktı, yeşil tişörtü dışında giyecek bir şeyi kalmamıştı. Siyahını da dün deli kız tamamen boyaya bulayıp kullanılmaz hale getirmişti.
Derin bir nefes aldı, annesinin sakinleştirme çabaları kesinlikle işe yaramıyodu. "Daha fazla beklemeyeceğim, dediğini yapıp haftasonu alışverişe çıkacağım"
Rahatladığını hissediyordu annesi, oğlunu defalarca bu konuda ikna etmeye çalışmıştı. Kamyonu beklemek yerine işini görebileceği bir alışveriş yapmalıydı. Böylece eşyalarının gecikmesi onu çok zorlamayacaktı.
Üzerinde siyah bir kot pantolon vardı, siyah saçı ön kısmından çok az kaldırılmıştı. Siyah evrak çantası çapraz şekilde omzuna takılıydı.
Sokağı geçip diğer sokağa girdiği anda adımlarını durdurdu. Gözleri tek bir yere yoğunlaştı, kaldırımın kenarındaydı genç kız. Kafası yere eğikti, parmaklarının arasında tuttuğu taş ile yere şekiller çiziyordu.
Üzerinde toz pembe bir tişört ve krem renk geniş bir pijama vardı. Yüzünü kapatan saçları, hafif esen rüzgarın etkisiyle ahenkle dans ediyordu.
"Şimdilik kapatmam gerek anne, sonra görüşürüz" kulağından indirip cebine bıraktı. Derin bir nefes alıp gözlerini kıstı. Artık bu kızı sorgulamayacaktı, umurunda bile değildi. Baş belasıydı, uzak durmak en doğrusu olacaktı.
Ağır ve sessiz adımlarla, bakışını o yöne çevirmemeye büyük gayret ederek önünden geçti. Yavaş adımları onun sınırını geçtiği anda hızlanmaya başladı, bir yandan da sürekli geriye bakıp kontrol ediyordu.
Genç kız sessiz ve tepkisizdi, tamamen elindeki taşa yoğunlaşmıştı. Ne önünden geçip giden insanları merak ediyor ne de kafasını kaldırıp bakma gereği duyuyordu.
Zihni oldukça meşguldü, hafızası geçmişiyle büyük cebelleşmenin içerisindeydi. 7 yaşında iken değişen hayatını ve öncesini düşünüyordu. Nasıl bir hayatın içerisindeydi, anne ve babası tarafından seviliyor muydu? Kardeşleri var mıydı? En önemlisi neden böylesine acımasızca terk edilmişti?
Şekil çizdiği yerde, bakış açısına bir çift ayak girdi. Kafasını yavaşça kaldırdığında gözleri öğretmenin gözleriyle buluştu. Genç adam sokağı dönmek için tek adım attığında, kızın görmezlikten gelişini sindiremeyip hızla geri dönmüştü.
Umursamadı Zeynep, kafasını yeniden eğdi. Taşını avucunda sıkıp yeniden şekil çizmeye çalıştı. Parmakları tamamen onun dışında hareket ediyordu. Ömrünün alışkanlıklarından biriydi, her sabah buraya oturduğunda ufak bir taşla yere şekiller çiziyordu.
"Sonsuzluk" dedi Aslan, ilk defa şekillere dikkat ediyordu. Tümü gelişigüzel çizilen sonsuzluk sembolleriydi.
Zeynep duymazlıktan geldi, bedeni delice titriyordu.
Derin bir nefes verdi genç adam, şekilleri inceleyip, "Sonsuzluk sembolü" diye ekledi.
Genç kızın eli, duyduğu anda anında durdu. Kafasını yavaşça kaldırdı, gözleri genç adamın gözleriyle buluştu. Ne demek istemişti ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeşil'in İz'i - (Bitti)
RomanceAnnesi tarafından iki kanadı kırılmış yaralı bir kuştu Zeynep; Bir renkten umut bulan, çocukluğunu yeşile mahkum eden bir evlattı. Sonra bir adam girdi hayatına, önce kanat sonra özgürlük oldu umuduna. .... Ucunda ölüm mü vardı? Bende seninle ölürd...