52. Bölüm | Canlı Mezar | Kısım 2

731 61 125
                                    

Bölümleri gece yazıyorum; ışıklar kapalı, odada yalnızım ve parlayan ekranımın önündeyim. Sanki kitaptaki cesetlerde, Zebani'de arkamda duruyormuş gibi hissediyorum. Arada nefes sesleri duyuyorum. Ürpere ürpere yazıyorum, neredeyse ödümü kaybedeceğim. Bir zahmet sizde korkun diye bölümleri gece attım. Hadin görüşürüz. 

Öfkeyle üzerime tükürüyor, gözlerimi kapatıp bu anın son bulmasını diliyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Öfkeyle üzerime tükürüyor, gözlerimi kapatıp bu anın son bulmasını diliyorum. Durmasını bekliyorum ama durmuyor. Çünkü onu tanıyorum, o öldürmek için var olmuş. Tıpkı benim gibi...

"Y-yapma..." diye fısıldıyorum. "Lütfen yapma... Böyle olacağını bilemezdim, lütfen dur. Buraya bunun için gelmedim."


Buraya ölmek istediğim için gelmemiştim ama sanki dudaklarımdan dökülen sözler bana ait değil gibi hissediyorum. Konuşuyorum ama sesim bana yabancı geliyor. Elimin tekini yardım dilenir gibi katile uzatıyorum. Ellerim kan içinde, biraz önce yaralanmışım gibi görünüyor. Elimdeki acıyı görene kadar hissetmiyorum, sonra tenimin yarıldığı noktalar sızlıyor.

"Kes sesini!" diyor Zebani. "Konuşmak için çok geç kaldın," diyor ve tetiği çekiyor. Ölmeden önce göreceğim son yüzün onunki olmasını istemiyorum. Yine onun ellerinden öleceğim bir başka sahnede olmama rağmen direniyorum. Gözlerim sımsıkı kapalı ve ellerim kucağıma düşmüş vaziyette onun ayakları önünde uzanıyorum.


Klik sesi ve hemen ardından tok ateş sesi kulaklarımda yankılanıyor. Bu o kadar yüksek bir ses ki, kurşun bedenime saplanırken kuvvetli bir çığlık kopuyor dudaklarımdan. Kulaklarım bu defa göğü yaran çığlığım yüzünden isyan ediyor. Gözlerimi açmaya korkuyorum ama bedenimdeki eller boynuma dolanıyor. Dilimin kopartılacağını düşündüğüm vakit çenemi kavrayan el başımı zorla soluma doğru çeviriyor. Çığlığım yarım kalmışken gözlerim gayri ihtiyari açılıyor ve Zebani'nin asıl vurduğu kişiyi görüyorum. Yanı başımda, alnındaki delikten oluk oluk kan akan bir kadının bedenini görüyorum. Çığlığım şimdi daha şiddetli çünkü bir ölünün yanında soluklanıyorum. Başta güzel bir kadının suretini, ruhunun alındığı andaki o donukluğu görüyorum ama yıllar ona iyi davranmamış. Aniden teni büzüşüyor, yılların toprağı üzerinden geçiyor. Önce derisi çürüyor, gözleri yarı aralık kaskatı kesiliyor. Sonra en dış katmanları ağır ağır içe çökmeye başlıyor. Yanakları yok oluyor, saçları korkunç bir hızla dökülüyor. Kel kafasında koca solucan delikleri açılıyor. Bir farenin gözlerini yiyişine şahit oluyorum, aralık dudakları arasından hamamböcekleri fışkırıyor. Kasları yok oluyor, damarları içine çekiliyor ve sonunda simsiyah bir iskelet kalıyor. Üzeri islerle kaplanmış gibi cılız bir gölge uzanıyor en son. Üzerindeki is değil; lanetin ta kendisi.


Çürümüş bedenin göz yuvalarından kara bir el uzandığında ciğerlerim artık çığlığımı kaldıramayacak raddeye ulaşıyor. Parmakları kara iskeletin elmacık kemiklerine uzandığında telaşla ayaklanıyorum ve bozuk bir kukla misali hareketlenen ölüden kaçıyorum.

Lanetli Kan | I-II ve IIIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin