35. Bölüm | Eraslan'ın Sırası | Kısım 2

873 52 14
                                    


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Uzun soluklu açıklamasının, umut eden yanımı kırdığı gerçeği ile başımı olumlu anlamda salladım. Şakaya vurarak söylemiş olsa da, onun parasının nereye harcanacağı beni ilgilendirmezdi; onun fikirlerine ve hayallerine karışamazdım. Üstelik bu parayı ilk anlaşmamızın bana düşen kısmını yerine getirmek için almak zorundaydım.

Sadece bir süre bende kalacaktı, odamda güvende olacaktı. Sonra yetmiş iki bin liralık sorumluluktan kurtulacaktım. ''Pekâlâ, öyle olsun,'' dediğim sırada kulaklara doluşan zil sesi ile Ege, refleks ile çantasını toparlamaya başladı.
''Kaçıncı saatteyiz?'' diye sordum, ders vakitlerini karıştırmış bir halde. ''İstersen son saatte olalım, burayı hala toplamadık,'' dedi, yukarı kattan gelen öğrencilerin gürültüsüne göz devirerek.

''Hocalar şimdi kontrole gelir, biran önce başlayalım.''
Ege başını kaldırıp dik dik bana baktı. ''Çok oyalandık Mercan, okul çıkışını bekleyemeyiz,'' dedi. ''Kızları kurtarmak istiyorsak, katil yola çıkmadan polislere ulaşmamız gerekir.''
''Telefonlarımız yok,'' dedim. Aniden konunun değişmesini yadırgamamış, aksine Selen ve Alara'nın yeniden aklıma düşmesi ile amansız bir telaşa kapılmıştım. ''Şimdi arkadaşlardan isteyeceğim, biri getirir herhalde,'' dedi ve çantasının fermuarını çekip kucağıma koydu. ''Sen bekle, geliyorum şimdi.''

Ayaklandı, hızlı bir şekilde laboratuvardan çıkıp bodrumun koridorlarında koştu. Gözlerim açık kapının ardında öylece Ege'yi beklerden aniden görüş açıma giren ve beklediğimden daha erken gelmiş olan sarışın çocuğa hayretlerle baktım. Zira, resmen çığlık atarak bana doğru sürükleniyordu.
''Geç bakayım şuraya!'' diye bağıran matematik hocamızın ince-uzun parmaklarının Ege'nin kulağına yapışmış bir halde, eziyet etmekle niyetlenerek çekiştirildiğini görmemle, kucağımdaki çantayı düşürüverdim.
''Kaçacağını biliyordum!'' diye bir özgüvenle bağıran hocamız, Ege'nin kulağını daha da çekiştirmeye başladı. Ege, kulağının acısından iki büklüm duran bedeni ile küfürler savurarak hocaya yalvardı. ''Ya hoca! Sadece tuvalete gidecektim! İki dakika işemeyelim de prostat mı olalım yani! Nereye çöğdüreyim?''
''Aha da oradaki saksıya!'' diye yükselen hoca, Ege'nin kulağını bir hışımla bıraktı. ''Laboratuvarların tuvaleti yok mu çocuğum, kimi kandırıyorsun sen?'' diye söylendi hoca. ''Hocam, orası leş gibi... Vallahi enfeksiyon kaparım, uçkurumu koparırlar.''

Ege'nin tuhaf tabirleri, hocayı ikna etmek için yeterli olmadı. Ege tuvalete gitmek için bin bir türlü dil döktü, kantine uğrayıp atıştırmalık alacağını söyledi, müdür yardımcısının kendisini çağırdığından ve temizlik malzemelerinin üst katta olduğundan dahi bahsetti ancak matematik hocası kurulmuş bir bebek misali aynı sözleri mırıldandı.
''Kesin talimat var, ne olursa olsun göndermem seni yukarıya.''
''Mercan gitsin?'' diye öneride bulundu ancak gittiğim yerden telefon bulamadan döneceğimi ona söyleyemedim. ''Olmaz, kaçarsınız diye emir verdiler.''
''Patlıcan yaptı dimi? Uçkurumuzdan olalım istiyor,'' diye sayıklayan Ege'ye hitaben ''Vallahi bende bu durumdan hoşnut değilim ama oturup da patlıcana dert anlatıp morarma gibi bir merakımda yok,'' dedi hocamız. Müdür yardımcısının emrinden hoşlanmadığı açıktı ancak müsamaha göstermiyordu.

Lanetli Kan | I-II ve IIIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin