23. Bölüm | Bulanık Hisler (+18)

1.2K 88 7
                                    


Bölüm 23: ''Bulanık Hisler'' +18

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm 23: ''Bulanık Hisler'' +18

Kahkaha sesi...
Mutlu ve gülücük saçan bir kadının silueti...
Birbirine dolanmış parmaklar, sımsıkı tutunmuş eller...
Yan yana yürüyen bir çift...
Birbirlerine sevgi dolu sözcükler mırıldanan, bundan sonraki yaşamındaki planlarını en güzel hali ile aktaran, birlikte mutlu bir hayata kucak açtıklarını dile getiren âşık bir adam ve mutlu bir kadın...
Kaldırım taşlarına sürtünen bir topuklu, sallana bir ceketin hışırtısı, gökyüzünü işaret eden bir el...

Her şey bulanık, görüntüler ve sesler bulanık... Ancak anlaşılmaz değil...

Kırık dökük kaldırım taşlarına sahip bir yolda ilerliyor çift. Telaşsız ama heyecanlı, huzurlu ve meraklı... Yeni taşındıkları evlerinin çevresini geziyor, konumu hakkında bilgi sahibi oluyor ve keyifli bir gezinin tadını çıkarıyorlar. Kol kola gezinirken gözleri sürekli etrafta ancak onları izleyen bir çift göz olduğundan habersizler.

Karanlıkta, yaralı ellerini kapı pervazına yaslayıp yeni komşularının her bir adımını takip eden bir adam var.

Kadın gülüyor, kahkahalar atıyor ve eşinin koluna sarılıyor. ''Görüyor musun?'' diyor. ''Orada büyük bir park var. Burası gerçekten harika!''
Kadının heyecanlı sesi normalden daha yüksek çıkıyor ve yanından geçtikleri evdeki, çitlerin ardındaki küçük hayvanları harekete geçiriyor. Çitlerin ardından bir zincir sesi duyuluyor. İki zincir birbirine dolanıyor, hemen ardından toprağa sürten pati sesleri baş gösteriyor. Hemen ardından gür bir havlama sesi, genç kadını korkudan yerinden sıçratıyor. Tökezleyerek gerilerken eşine sarılıyor ve korktuğunu dile getiriyor.
''Ah, beni korkuttular!''

Asil bir dişi gibi dimdik ayakta dikilen iki köpek, sessizce çitin ardındaki kadını izliyor. Yabancı olduklarını biliyor, onu tanımaya çalışıyorlar.
''Çok vahşi görünüyorlar değil mi? Bunların burada beslenebileceğinden emin değilim,'' diyor adam.
''Gerçekten çok büyük değiller mi? Dişlerini görüyor musun?''

Ve karanlıkta adam kapı pervazından çıkıp bahçeye dalıyor. Adımları öfkeli gibi sert ve hızlı, omuzları gergin... Ellerinde birer tas taşıyor, ağızlarına kadar dolu. Sıcak bir kan tasın kenarından damlıyor. Adamın kısılmış gözleri komşularının üzerinde.

Köpeklerin yanına dek geliyor, eğiliyor ve tasları çitin ardındaki özel bölüme koyuyor. Köpeklerin ilgisi hala daha tehdit olup olmadığını anlamaya çalıştığı çiftin üzerinde ancak sahibinin her bir hareketini takip eden keskin kulakları var.

Genç çiftin ilgili gözleri adamın yüzüne çıktığında kadın yeniden kaşlarını çatıyor.
''Yüzü...'' diye mırıldandığı sırada kelimeleri aniden yutuyor. Adamın keskin bakışları yüzünden gözlerini gözlerinde sabit bile tutamıyor.

''Merhaba,'' diyen kocasının selamı cevapsız kalıyor. Adam, ellerini kemerine yaslayıp kaslı bedenini açıkta bırakan tişörtünü hafifçe çekiştiriyor.
''Ye!'' diye verdiği komutla birlikte köpekler aniden arkalarını dönüp taslara saldırıyor. İki dişi yaratık, taslardaki et parçalarını kana kana parçalıyor. Keskin dişlerine yapışan kan ve küçük et parçaları aşağı doğru sarkıyor. Her bir çene darbesinde keskin dişlerin birbirine çarpışı duyuluyor.

Kadının kaşları iyice çatılıyor ve usulca eşinin ardına saklanırken, ''İğrenç...'' diye mırıldanıyor.
''Şey,'' diyor eşi. ''Yeni taşındık, birkaç ev ötede oturuyoruz. Selam vermek istedik.''

Çitin ardındaki adam, ağır adımlarla çitlere yaklaşırken gözleri kadının üzerinde geziniyor. ''Yeni bir hayat ha?'' diye mırıldandığında, kalın ve pürüzlü sesi tüyler ürpertiyor.
''Evet, öyle. Yeni bir ev, yeni bir hayat ve yeni bir hayat arkadaşı... Önümüzde uzun bir yol var.''

Adamın yaralı yüzünde hafif bir tebessüm oluşuyor. Eğiliyor, köpeklerin zincirlerini düzeltiyor ve ''Aferin,'' diye mırıldanıyor köpeklerine.

Görüntü iyice bulanıklaşıyor, çiftin oradan uzaklaşışı belli belirsiz görünüyor. Ardından onları seyreden adamın soluk sesleri yankılanıyor.

Nefes alıyor, nefes veriyor.

Ne kadar zaman geçtiği bilinmiyor, görüntüler hala bulanık, sesler anlaşılmaz. Ancak neden sonra bir kadının ağlama sesleri duyuluyor.
Hıçkırık sesleri boğuk, söyleniyor ancak anlaşılmıyor. Gözyaşları yanaklarını suluyor.

Sonra...
Zebani çıkageldi. Yaralı yüzü ile keyifle gülümsedi, pürüzlü dişleri kendini açığa çıkardı. ''Yeni bir hayata hazır mısın?'' diye mırıldandı. Karşısında, sadece çığlık atmasını önlemek için dudakları kapatılmış ancak bu onu yerine mıhlayacak kadar yeterli olmuş genç bir kadın vardı. Yüzü tanıdıktı, boyalı saçları günler öncesinin aksine kirden geçilmiyordu.

Biraz hırpalanmıştı, yerde sürüklenmiş ve kendi evinin bodrumundaki o kirli havayı derinden solumuştu. Gözlerindeki koyu renkli makyaj şimdi tamamen dağılıp yanaklarına inmişti. Yüzü ağlamaktan kızarmıştı, gözleri dehşet içindeymiş gibi bakınıyordu.

Ellerini yere sürterek gerilemeye çalıştı, tırnaklarına is dolmuş ellerini kullanarak dudaklarına özgürlüğü bahşedebilirdi ancak bunun için önce zebaninin iznini almalıydı.

''Sizi biraz beklettim, bu konuda rahatsız olduysanız eğer çok üzülürüm ancak yukarıda bazı işlerim vardı. Dağılan bazı eşyaları toparlamam gerekiyordu. Biliyorsunuz...''

Kadın, geriye doğru kendini sürüklemeye ve adamdan uzaklaşmaya devam etti ancak aniden duyduğu zincir sesleri ile yanı başında nöbette bekleyen yaratığın ayaklandığını anladı ve kaskatı kesildi. Solukları ardı ardına nüksedip göğsünü hızlı hızlı havalandırırken bakışları usulca yanında duran köpeğe kaydı. Şimdi, yerde yarı oturur bir pozisyonda dururken kendinden çok daha büyük ve uzun görünüyordu, vahşi köpek.

Köpeğin hırladığını ve sivri dişlerini sanki bilerek gösterdiğini hissedince başı yeniden zebaniyi buldu. ''Çığlık atmayacağından emin olduğum an ağzını da açacağım,'' dedi zebani. ''Kızların kulaklarının ne kadar hassas olduğunu tahmin edebiliyorsundur. Çığlık atıp onları rahatsız etmek istemezsin.''

Kadın, telaşlı telaşlı başını sallayarak sessiz olacağını adama duyurmaya çalıştı. Biraz sonra ise uzun parmaklar yanaklarına sürtüp ağzındaki engeli söküp atarken de dudakları hafifçe titredi. ''E-eşim...'' diye fısıldadı. ''O iyi mi?''

''Ah!'' diye söylendi zebani. ''O da burada bir yerlerde ancak kendine gelmesi biraz uzun sürdü.''
İkinci köpeğin zincirlerinin şangırtısı bodrumun arkadaki karanlık köşelerinden seslendiğinde, kadının kocasının orada bağlı olduğu anlaşıldı.
''Sadık?'' diye seslendi kadın, kendine engel olamayarak. Yüksek çıkan sesi yüzünden yanındaki köpek hareketlendi ancak zebani onu basit bir el hareketi ile durdurdu.
''Sadık, iyi misin?''
Yaralı adamın iyi olduğuna dair mırıltıları zorlukla duyuldu. ''Onu görebilir miyim?'' diye sordu kadın. ''Lütfen onu görmeme izin ver.''
Zebani ellerini çırpıp ayaklandı ve ''Tabii,'' dedi. Bodrumun ışıklarını yakıp gözkapaklarının birkaç saniye sancı çekmesine neden olduktan sonra kadın, eşinin yaralı bedenini görebildi.

''Sadık!'' diye telaşla bağırıp yerden ayaklanmaya çalıştığında iki köpekte havlayıp hareketlendi. Kadın, korkuyla yerine sindi ancak eşinin de ne kadar içler acısı bir halde kıvrandığını görebiliyordu.

Zebani yeniden kadının görüş alanına girmeden önce özellikle seçtiği baltasını da yanında getirdi. Keskin yüzeyini tepedeki loş ışık altında kusursuzca parlayacak kadar yeniden keskinleştirmeye başladı. ''Ne kadar da sevgi dolu bir kadınsın,'' diye mırıldanırken elindeki taşı baltasına her çarptığında da bir cızırtı baş gösteriyordu. ''Adını mırıldanırken bile sanki bedeninden bir parça sökülüyormuş gibi haykırıyorsun. Onun için gerçekten endişeleniyor musun?''

Zebaninin pürüzlü sesiyle sorduğu soru, kadının bakışlarının önce gözlerine sonra ise elindeki baltaya yönelmesine neden oldu.
''Bu-bunu...'' Bir hıçkırık. ''Bize neden yapıyorsun?''
Zebani dudaklarını hafifçe büküp kaşlarını kaldırdı. ''Nedenlerden daha önemli şeyler vardır, nedenlerin önüne geçen unsurlar vardır. Mesela, saniyeler ilerledikçe önünüzdeki o uzun yolun süratle kısaldığı gibi...''

''Bunu bize neden yapıyorsun? Sadece... Sadece... Sana ne yaptık ki?''
Zebani, yerde kıvranan kadına adım adım yaklaştıkça üzerine kan sıçramaktan rengi atmış botlarını da tok tehditleri her bir adımında yankılanıyordu. Elinde çevirdiği baltası gittikçe keskinleşiyor, tavandaki ışık esen rüzgârın etkisi ile sallanarak gölgelerin yerini değiştiriyordu. Zebaninin gölgesi ara sıra kadının üzerine düşüyor, yaralarının derinliği her bir harekette daha da açığa çıkıyordu.

''Bana ne yaptınız? Bana ne yaptınız? İnsanlar sürekli aynı soruyu sorup duruyorlar, cevap sürekli olarak kulaklarımda yankılana dururken onların hiçbir şeyden haberinin olmaması çok... Sinir bozucu!''

''Sana hiçbir şey yapmadık... Daha yeni taşındık, seni sadece bir kez gördük.'' Kadın, zebani ile konuşmaktan çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. Kendini, hiçbir suçu olmadığına ve şimdi bu eziyeti çekmek zorunda olmadığına ikna etmeye çalışıyordu.

''Bunu neden yapıyorsun ki?''
''Çünkü,'' dedi zebani ve dizleri üzerinde eğilip baltanın bir ucunu yere sürttü. Tozlu zemine sürten balta, zemini neredeyse yarıp geçti. ''Seni duyabiliyorum. Sen, benim seçilmişimsin.''

Kadın gözleri şaşkınlıkla aralandı, adamın söylediği sözün gerçekliğini dahi kavrayamazken gözleri yerinde sızlanan eşini buldu. Acıyla inliyor, kan sızan yarasına bastırmaya çalışıyordu.
''Ne demek bu?'' derken aslında komşusunun gerçekten delirmiş bir psikopat olduğunu düşünüyordu.

Bir delinin eline düştüm ve sebepsiz yere öleceğim...

Lanetli Kan | I-II ve IIIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin