ep.13'arabella'

867 61 94
                                    

've öpüşlerin, düşen bir takımyıldızının rengi gibi...'

************

Ayın yansımasının düştüğü havuz epey hareketliydi. Genç avcı bacaklarını Jeno'nun bacaklarını dolamış, bütün gücünü dudaklarına vermişti zira vampirin hararetli ve ıslak öpüşlerine ancak layık olabiliyordu nezlinde. Jeno kesinlikle dünya üzerinde en iyi öpüşen kişi olmalıydı, en azından avcı için öyleydi keza dudakları pek çok dudağın arasında ezilmişti lakin hiçbiri daha fazlası için ağlatmamış, hareleri bayılır gibi kaymamıştı. Jeno sadece dudakları ile onu doruğa çıkarabilecek düzeydeydi.

"Tanrı aşkına söyle Jaemin, o adam sana ne verecekti? Bende sonra başkasıyla tatmin olacağını mı zannediyorsun?"

Nefes nefese kalsa dahi alıkoyamadı dilini merak ettiği soruyu sormaktan. Yediremiyordu kendine, o Jaemin'den başka hiçbir renk görmez iken avcının başkasına bedenini sunma ihtimali çıldırmasına sebep oluyordu. 

"Hayır, kimse senin gibi olamaz."

Fısıldarken sürtünen dudakları yeniden kavuşma uğruna divane olurken atıldı avcı ancak başını geri çekerek dudaklarının yeniden şehvetin en güzel renklerine bürünmesine engel oldu Jeno. Avcı ona istediği cevabı vermişti lakin yeterli değildi. Jeno avcı için yanıp tutuşurken onun da kıvılcımlarını görmek istiyordu.

"Ben sana ne veriyorum Jaemin?"

Siyaha dönen irisleri Jaemin'in ıslak simasında gezinirken en meraklı edası ile sormuş, cevabı beklemeye koyulmuştu lakin istediği yalnızca işitmek değildi. İnanmak için avcının gözlerine de bakmalıydı.

"Beni zirveye çıkarıyorsun ve sonra sarhoş ediyorsun. Dönüş yolunda yalpalarken belimi kavrıyorsun ve düşmemi engelliyorsun ancak gözlerin en derinden bakıyor harelerime..."

Vermesi gerektiği gibi yahut geçiştirmek ister gibi kısaca değildi avcının cümleleri. İçinden geldiği gibiydi. Boğazında düğümlenen ve çıkmak için çıldıran kelimelerinin özgürlüğe kavuşmasıydı...

"Ve öpüşlerin, düşen bir takımyıldızının rengi gibi..."

Kayboldu Jaemin, sözcükler kalbinden süzülürken Jeno'nun hikayeler dolu irislerinde kayboldu. Okumak istiyordu o hikayeleri, bazıları mutlu sonlarla biten masallar gibi pembeydi, kırmızıydı belki. Bazıları intihar mektuplarından oluşan biyografiler gibi siyahtı, kimisi ise her an ne olacağı meçhul olan hikayeler gibiydi. Sarı, mor, turuncu, mavi...

Okumak istiyordu Jaemin vampirin hikayesini. Neler sakladığını bilmek istiyordu, içinde savaştığı düşmanlarını, rüyalarına karabasan misali çöken acılarını görmek istiyordu. Lakin Jeno'nun hareleri bir yıldız misali baktığı yere göre boyut ve renk değiştiriyordu. Mesela en basitinden avcı hiçbir zaman o gözlere bakıp Jeno'nun mutlu mu, üzgün mü olduğunu anlayamıyordu. Dışarıdan hep aynı kişiydi Jeno, herkesin aynı gördüğü, yakışıklı, eğlenceli sıradan biri. Ancak Jeno aslında uçsuz bucaksız denizler gibiydi. Ufuğun bile görünmediği denizler...

Başka bir evrende, farklı bedenlerde olsalardı şayet pes etmezdi Jaemin. Kapağının herkesi büyülediği ancak fazlası olmadığı söylenen o hikayeyi avuçlarına alır okurdu. Hiçbir sayfayı kıvırmaz, en sıradan cümleleri bile küçümsemezdi. Sanki Coelho okuyormuş gibi keşfederdi onu, Jeno'nun canının yandığını gördükçe ağlar, onun mutluluğunu hissettiği an kocaman gülümserdi. Lakin o vampir avcısı Jaemin olarak gelmişti dünya denerek kibarlaştırılan cehennem çukuruna, sevdiği ise tüm dünyaya ölümü getirmek üzere yetiştirilmiş gün vampiri Jeno Lee, varis.

lust °nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin