ep. 20'take me to church '

610 56 44
                                    


'gönderileceğim tek cennet, seninle yalnız kaldığım zamanlarda gizli '

******

Güneş ışıkları huzmeler halinde açık pencereden içeri sızıyor, sabaha karşı yağan yağmurdan geriye kalan toprak kokusu odanın içine doluyordu. Islak saçlarını dolaptan bulduğu pamuklu havlu yardımı ile kurularken halihazırda uyumaya devam eden avcının yanına oturdu. Esen rüzgar alnındaki küçük saçları hareketlendirirken uyku içerisinde büzdü dudaklarını, kıpırdanmalardan rahatsız olmuşa benziyordu.

Büyük yatakta küçücük gözüken gencin rahatsız olduğunu anlayarak saçlarını alnından uzaklaştırdı ve açıkta kalan kısma dudaklarını bastırdı. Burnuna dolan kokusu ruhunda karnaval etkisi yaratırken çocuk gibi kıpırdanan kelebeklerine söz geçirmek adına kalkmaya yeltendi ki onu durdurup yatağa geri oturtan uyuduğunu zannettiği avcı oldu.

Küçük eli vampirin bileğine dolanmıştı. Oturur pozisyona geldi, gözlerini ovuşturdu. Uykunun tatlı büyüsü hafiften kaybolurken dönen başını Jeno'nun omzuna yasladı. Eli, vampirin ensesinde gezintiye çıktığında geceden beri fark etmediği detayla kıkırdadı.

"Birilerinin savaşmaktan saçlarını kesmeye bile vakti kalmamış anlaşılan."

Uzamıştı vampirin saçları. Gece karası siyah tutamların arka tarafı neredeyse boynunun sonuna dek Uzamıştı.

"Hadi git duş al, sana bir şeyler söyledim masanın üzerinde. Lütfen ye onları."

Halen hüzünlü çıkan sesi huzursuz etti avcıyı. Bütün geceyi birbirlerinin kokusuyla renklendirmişti ikili. Her şeyi bir kenara bırakarak özlem gidermişlerdi ve Jaemin reddedemezdi ki bu kesinlikle ona inanılmaz iyi gelmişti.

Avcının dudaklarına küçük bir kaç öpücük bırakıp kalktı Jeno. Gitmesi gerekiyordu, muhtemelen dün gece bütün karargah karışmış olmalıydı yokluğunda. Jaemin ise ısrar etmedi. Zihni tamamen uykudan sıyrılırken düşünmesi gereken onca şey beyninde sıraya girmişti bile. Üstelik öldürülen onca avcının yanında Jeno'yu affetmiş de değildi. Ah pek tabii bebek ve Jimin meselesi de vardı... Kafayı sıyırmadan güzelce düşünmek en büyük ihtiyacıydı o an için.

Gereksiz kelimelerin yahut boş palavraların uğramadığı dilleri tutuldu yeniden. Jeno üzerini giyindi, kuruttu saçlarını. Jaemin ise o yokmuş gibi duşuna girdi, günlük koşuşturmalarına döndü. Gizli avcı komisyonundan epey mail gelmişti, hepsine göz gezdirmesi iyi olacaktı.

"Jaem..."

"Hm?"

Mutfak masasında karşısına oturan vampirde gezdirdi harelerini. Yorgun bakışlar içine dolarken kendisine edilen hafif tebessüme karşılık verdi.

"Senden tek bir şey isteyeceğim. Planlarınız her ne olursa olsun Jennie'ye zarar vermeyin olur mu? Zira saçının tek teline dahi zarar gelse vazgeçtiğim intikamın kat be katını alırım."

Masanın üzerindeki elini yumruk yapması bir kenara, tonlamasındaki katılık ayrı bir gerginlik havası yayıyordu. Alayla gülmesine engel olamadı avcı. Başını sallamakla yetindi keza söyleyeceği her şey belirsiz olacağından gereksiz gözükmüştü gözüne. Üzerinde durmayarak bilgisayar ekranına döndü yeniden. Lakin dikkatini yeniden dağıtan önünde diz çökmüş ve ellerini avuçları arasında sıkı sıkı tutan Jeno olmuştu.

"Jennie benim annem Jaem, manevi annem... Şuan yaşıyorsam onun sayesinde. Asırlardır ruhuma işlenen intikamdan bile nasıl döneceğim inan bilmiyorum ve Tanrı aşkına!.. Kafayı yememe ramak kaldı. Nasıl yapacağım meçhul ancak her şeyi toparlanmanın bir yolunu bulacağım. Senin için, onun için... "

lust °nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin