10

1.2K 20 0
                                    

Arabada sessizlik hakimdi. Kimse en ufak ses bile çıkarmıyordu. İpek arkada oturup merti izliyordu. İçten içe ona çok üzülüyordu. İlk defa böyle bir durumla karşı karşıya kalmıştı. Meğer o bağıran çağıran mertin böyle bir yönü de varmış. Bilemezdi. Tolga bile bunu bilmiyordu. Mert kimseye söyleyememişti bunu. Nasıl söylenirdi ki zaten.

Tolga onları denizin kenarındaki müstakil bir eve getirdi. Arabadan inip eve geçtiler. Yine kimse de ses yoktu. Herkes bir köşeye oturup yere bakıyordu. Sessizliği yine tolga bozdu.

" Soğuk burası ben odun getireyim"

Evden çıktıktan sonra mert konuşmaya başladı.

" O kadar çok acı çektim ki. Yıllardır. Kaç yaşımda başladı onu bile unuttum. İlk vurduğunda günlerce o kadar çok ağladım ki. 3 gün yatakta normal bir şekilde yatamadım. Benim suçum neydi ki. Sen söyle ya benim suçum ne idi. İlkokula gidiyorum ya ilkokulll. O yaştaki bir çocuk sana ne yapabilir. Nasıl bütün hıncını ondan çıkarabilirsin..."

Yine ağlamaya başlamıştı.

" Hiç mi vicdanın sızlamadı ya. Ben bu çocuğa neler yapıyorum diye hiç mi düşünmedin. Ben senin stres topun muydum ya. Benimle ne alıp veremediğin vardı."

Yerinden kalkıp ipeğin karşısına geçip diz çöktü.

" Sen söyle hocam ya söyle lütfen. Ben bu kadar mı kötü bir insanım. Elini vicdanına koy da bi söyle ben bunları hakedecek ne yaptım. Küçük bir çocuğum ya çocuk."

İpek daha fazla dayanamayıp yerde diz çökmüş merte sarıldı. Sırtının acısını unutmayarak, acıtmayarak. Ve konuşmaya başladı.

" Senin hiçbir suçun yok. Sen benim gördüğüm en mert adamsın. En yürekli adamsın. Ağlama artık."

Kendi ayağa kalkıp onu da yerden kaldırdı.

" Gel otur şöyle, uzan. Biraz uyu."

Tolga içeri odunlarla gelmişti.

" Tolga sen onları oraya bırak. Git krem falan bir şeyler al. Sırtı kötü sürelim acısını alır."
" Tamam hemen gidiyorum."
" Şey okuldan benim eşyalarımı da alır mısın. Telefonun montum odada kaldı hep.
" Alırım tabii ki. Yiyecek bir şeyler de alayım hiçbir şey yok"
" Tamam hadi git sen"
" Tamam"

Tolga arabasına binip uzaklaştı. İpekte odunları alıp şömineyi yakmıştı. Biraz zaman geçtikten sonra ev ısınmaya başlamıştı. Yapacak bir işi yoktu. Mertin yattığı koltuğun dibindeki koltukta oturup merte bakıyordu. Şu anda bile ne kadar acıyordur sırtı. Meğer ne çok acı çekmiş ben ise onu züppe diye yargıladım diye geçirdi içinden. Hadi babası onu hor gördü sevmedi peki ya annesi. Annesi de mi hiç sevmedi bu çocuğu. Bu bencillik değil de ne idi. İnsan kendi doğurduğu çocuğu nasıl sevmez.

Çok geç olmadan tolga gelmişti. Elleri doluydu. Elindeki kremi bana verdi.

" Ben mi süreceğim"
" Ben anlamam ki sen sür"

Mecbur kalmıştı. Önce mertin kazağını açıp kafasına kadar getirdi biraz zor oldu ama başarmıştılar. İkisi de bu şaşkınlığı tarif edemediler. Bakakaldılar. Eline biraz krem sürüp sırtına yedirmeye başladı. O elini değdirdikçe mert inliyordu. İpek ise her sürdüğünde eline gelen yaralardan acı hissediyordu mert gibi. Sanki kendi vücudundaymış gibi. Kremi sürme işi bittikten sonra sırtını öylece açık tuttular. Kremin emdiğini görünce kazağı indirdiler. İpek ellerini yıkayıp telefonunu eline aldı. Annesi(8), seren(3), emre(2) defa aramışlardı. Saat geç olduğu için baya endişelenmiş olabilirler. En önce annesini arayıp konuştu.

" Anne iyiyim sakin ol"
" Ya iyiyim dur bir şey diyeceğim. Ben bu gece gelemeyeceğim,haberin olsun"
" İşim çıktı. Seren senin yanında mı"
" O da aramış da tamam haber veririm şimdi"
" Beni merak etmee. İlaçlarını içmeyi unutma tamam mı"
" Görüşürüz annem"

Kapatıp emreyi aradı.

" Alo emre aramışsın kusura bakma cevap veremedim"
" İyiyim bir sorun yok"
" Önemli değil olur öyle"
" Aynen de benim kapatmam lazım şuan. İyi akşamlar"

Serene mesaj atıp telefonunu masaya koydu. İçeri geçince tolga ağlıyordu.

" Hişş tamam ağlama"
" Ben nasıl bilmem. Nasıl acısını hissetmem. Nasıl anlayamam. Benim suçum."
" Seni bir suçun yok tolga. Mert belki de bu yüzden sinirli, bağırıp çağıran, problemlerini kavga ile çözen biri haline geldi. Bilemezsin, bilemezdin. Sende ağlayıp merti daha fazla üzme. Onun moralini iyi tutmamız lazım"
" Aynen kardeşim için her şeyi yapacağım bundan sonra."
" Aferin sana. Hadi gel o uyanana kadar biz bir şeyler hazırlayalım sen de bana bu esnada şu meşhur edanı anlatırsın."
" Olur anlatırım"

Mutfağa gidip poşetlerdeki yiyecekleri çıkardılar. Hazır kıyma ve makarna almıştı.

" Sen makarna için su koy. Bende şu köfteleri pişireyim"
" Tamam şef"

Ocağa su koyup kaynamasını bekleyen tolga ipek sormadan anlatmaya başladı.

" Biz aslında komşuyduk önceden. Bende onu o zaman görmüştüm. Yazlığımız vardı çeşme de. Yazın evden çıkıp denize gitmek için kapıda babamı beklerken gördüm onu. 10 yaşında ya vardım ya yoktum. Pembe gözlükleri, siyah bikinileri, siyah deniz terlikleri ile tam bir denizkızına dönmüştü. O ilk an vardır ya kalbimde bir şeyler hissettim o an. Meğer babalarımız iş arkadaşıymış tanışıyorlarmış. Beraber denize gittik işte. Ama bana hiç yüz vermiyor. Ben ise çoktan düşmüştüm ona. Konuşmaya çalışıyorum konuşmak istemiyor şuan ki gibi. Oynamak istedim o istemedi. Kumdan kale yapalım dedim o zaman da güzel oyuncaklarım vardı kimse ile paylaşmazken onunla paylaşmıştım ilk defa ama o istemedi oynamak. Hatta kaleyi kafama atıp gitmişti giderken de gerizekalı demişti. Hala diyor gerçi."
" Pes etmedin mi hiç"
" Hayır. Bir an olsun. Birgün belki o da beni sever diye 6 7 yıldır bekliyorum. Ama sevmeyecek herhalde. Sonra aynı okula yazıldım kaç yıldır aynı sınıftayız. Mert ile jale sevgili olduktan sonra içime bir umut oluştu. O da benimle olur dedim belki. Çıkma teklifi ettim yine reddedildim. Öyle işte."
" Hâlâ çok mu seviyorsun"
" Çok. Biliyorum ya birgün o da beni sevecek. Onun nazını benden başkası çekemez. "
" Pes etme o zaman."
" Aynen"

Köfteleri pişirmeye başlamıştı ipek. Makarnanında az kalmıştı pişmesine.

" Sen anlat."
" Neyi "
" Birini sevdin mi mesela hiç"
" Nerden çıktı şimdi"
" Ben anlattım şimdi sıra sende"
" Yoo kimseyi sevemedim ya kimi sevicem "

Kaçamak bakışlarla söylemiş olsa da bu lafı tolga üstelemişti.

" Seninde içinde ukte kalanlar var belli. Anlat bakalım seni dinliyorum"

Biraz sessizlik oluştuktan sonra anlatmaya başladı.

" Üniversite de çok seviyorduk birbirimizi. Sonra o gitti. Bıraktı beni. Nereye gittiğinden, ne için gittiğinden haberim bile yok. Ama bekliyorum herhalde içimde bir yerlerde onu."
" Adı neydi"
" Fatih"
" Şimdi gelse ne yaparsın"
" Donar kalırdım. Ne yapayım."
" Peki ya şimdi ki adam. Görüştüğün. Telefonda hesap verdiğin"
" Hesap vermedim. Haber verdim"
" Ne ise işte. Onunla ne olur"
" Bilemem. Bana geçen gün mertle bir ilişkin var mı dedi olan olayları anlatınca"
" Neeeee. Yuhh. Var deseydin"
" Çıkıp yanından eve geldim bende. Sinirlendim ama. Ben sana ne anlatıyorum sen ne soruyorsun. Onunla birlikte olsam şimdi burda ne işim var dedim ayrıldım yanından."
" Özür mü diledi onun için"
" Evet"

O arada mert yerinden kalkmış yanımıza geliyordu.

" Abicim yatsaydın az daha dinleseydin. Nasıl oldun krem iyileştirdi mi biraz"
" Sağol kardeşim. Biraz dindi acısı. Siz ne yapıyorsunuz"

" Yiyecek bir şey yoktu alıştırmalık hazırlıyorduk. Sen otur şöyle masaya ben getiririm"
" Tamam"

İpek tabaklara döktü tolga masaya getirdi. Çok geçmeden yemeye başlamışlardı.

Küçüğüm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin