Sevgili Tom,
Biz ayrı dünyaların insanlarıyız. Ne kadar kabul etmek istemesem de öyleyiz. Her şeyi yok sayamam, senin nefretini kıracak kadar güçlü değilim. Ne cesaretim kaldı, ne de umudum. Ben gidiyorum.
Muhtemelen bir daha görüşmeyeceğiz. Zaten beni görmek isteyeceğini de sanmıyorum. En başından anlatacağım sana, bugüne kadar içinde kalan hiçbir şeyi saklamayacağım artık.
Seninle ilk ne zaman tanıştığımızı hatırlamıyorum. İkimiz de çok küçüktük. Hatırladığım ilk şey birlikte kuma resim çizmemiz. Kullanabileceğimiz bir tane ağaç dalı bulmuştun, yere birkaç zigzag çizmiştin. Bense sana özenip parmaklarımla gök kuşağı çizmeye çalışıyordum. Tırnaklarımın arasının hep kum olduğunu hatırlıyorum, canımın acıdığını fark edince dalı bana vermiştin. Sahi, o güne dönmeyi ne kadar isterim.
Sonra, ikimizinde beklemediği şekilde, sana ziyaretçi bir adam gelmişti. O adama ne kadar kin beslemiştim... Sonra sen yeni okuluna gittin. Çok uzaklarda olduğunu biliyordum. Çok ağlamıştım, sen de beni güzelce teselli etmiştin. Sürekli bana yazıyordun, ben de sana. Mektuplarımızı saklıyordum ama yetimhane binası bombalanınca onları da kaybettim.
İkinci senende bana daha az yazmaya, hatta yıl sonuna doğru hiç yazmamaya başladın. Döneceğin gün saatlerce kapının önünde bekledim. Sonunda seni gördüğümde sarılmak için koşarak yanına geldim ama nafile, yüzüme bile bakmadın. O seneye kadar senin için bir dosttum, sonraysa ırkından nefret ettiğin birine dönüştüm, sen ise benim için beyaz atlı bir prens...
Sana yanaşmaya çalışıyordum, ama her seferinde beni tersledin. Sonunda benden ve ırkımdan nefret ettiğini söylediğinde dünyam başıma yıkıldı, ama hiçbir zaman vaz geçmedim. Savaşın başlangıcıyla kulağımızın dibinde patlayan bombalarda, sokağın kan gölüne dönmesinde, gözlerimin önünde gerçekleşen katliamda, hatta o aptal düşman askerlerinin odalarımıza kadar girip bize tecavüz ettiğinde bile seni bekledim. Hayaller hep aynıydı, sana birkaç dakika sarılmak istiyordum, o zaman her şey bitecek gibi geliyordu.
Yetimhane boşaltıldı. Gidebileceğim hiçbir yer yoktu. Güvenli olmamasına rağmen binada kaldım. Senin kaldığın odada, dolabının hemen yanına oturdum. Hava çok soğuktu, üzerimde incecik, yırtık giysiler vardı, her zamanki gibi seni bekledim. Ve bu sefer geldin. Beni bu otel odasına (ya da siz büyücüler ne diyorsanız) getirdin. Bu beni umutlandırmıştı, ama son birkaç yıldır yaptığın gibi soğuk davrandın. Yine de teşekkür ederim.
Henüz seni görmeye doyamadım, elimde olsa biraz daha kalırdım. Seni seviyorum Tom, her zaman seveceğim.
Hermione Jean Granger
Not: Hermione bu bölümde muggle, Tom büyücü. Biraz kafa karıştırıcı olduğu için açıklamak zorunda hissettim. Görüşürüz<3
Not: Kontrol edemedim, yazım yanlışı varsa uyarın lütfen.