Yazar(?) notu: Filmi izlemedim dolayısıyla film hakkında pek birşey bilmiyorum. Bu bölümü daha çok masaldan ve filmin fragmanından yola çıkarak oluşturdum. Çoğunuzun tahmin edebileceği gibi çirkin Voldemort. Pedofiliye kesinlikle karşı olduğumdan Voldemort yaşlı değil, hemen hemen Hermione ile aynı yaşta. Umarım konuyu anlamışsınızdır.
"Ben bir sürü mücevher istiyorum!" Cho'nun cırtlak sesi, tüccar babalarını çıldırtmak ister gibi çıkıyordu.
"Bende!" Lavender'da, Cho gibi bağırmıştı.
Hermione başını önüne eğdi "Bir gül yeter babacığım"
O gece tüccar baba hiç uyuyamadı. Son gemi seferinde elindeki herşeyi kaybetmişti, mücevher alamazdı ki! Evin heryeri altınlarla kaplıydı zaten. Gül bulabilirdi sadece. Yarın gidip, kızına en güzel gülü bulacaktı. Hermione onu hiç üzmemiş, kendi halinde yaşayıp gitmişti. Onu ödüllendirecekti. Sabah olduğu gibi dışarı çıkıp gül aramaya başladı. Sordu soruşturdu, herkes en güzel gülün karşıki şatoda olduğunu söylüyordu. Tüccar oraya gitmeye karar verdi. En fazla ne olabilirdi ki? Akşam olduğunda dağın tepesine -şatonun bahçesine-varmıştı. Bir gül kopartmak için elini uzatınca, üzerinde bir gölge hissetti. Başını kaldırdığı gibi karanlığa gömüldü her yer. Gözlerini açtığında bir zindandaydı. Bir bağırış duydu:
"Baba!" kızı Hermione'ydi bu.
"Hermione git!"
Bu sırada, Hermione merdivenden indi.
"Neler oluyor baba?"
"Şimdi anlatamam Hermione. Gi-" sözünü bitiremedi tüccar. Tüm asaleti ve korkunçluğu ile Lord Voldemort merdivenin başındaydı şimdi. Hermione elindeki şamdanın küçük ışıltısı ile görebiliyordu bu adamı. Voldemort'un burnunun yerinde iki yarık vardı, kel kafası damarlarını açıkça belli ediyordu, soluk gri ten rengi ürperticiydi, üzerindeki cübbe simsiyahtı.
"Hermione, ha?" yavaş adımlarla aşağı iniyordu ve Hermione geri kaçmak zorunda kalıyordu. Kız son basamağa gelince tökezledi ama kendini toparladı. Tom bu kızı çok iyi hatırlıyordu, yüzünü tam seçemiyordu şimdi ama ismi ve ses tonu kendini belli ediyordu. Aslında sesini de pek duymamıştı. Bu kız kücükken hep şatonun bulunduğu dağın altında koşturup durur, arada dinlenmek için köşeye çekilip kitap okurdu. "Hermione Granger"
Hermione bu adamın sesinden ürpermişti ama kendini toparlayıp dimdik durdu. Ne diyeceğini bilemedi, haklıydı da. Bu adam, tüccarın düşündüğünden bile tuhaftı. Hermione hafifçe öksürdü ve kendinin Hermione olduğunu onaylayan bir mırıltı çıkardı. Bu sırada Voldemort elini havada bir kere sallayınca demirler cana gelmiş gibi adamı tutup açılmış duvardan dışarı fırlattı ama Hermione bu inanılmaz görüntüyü göremedi.
"Lord Voldemort" diye fısıldadı sonrasında. Bu adamı anlatılan efsanelerden duymuştu sadece...
♡
Hermione odaya bir göz attı. Oda tamamen istediği gibiydi, kitaplar, güzel kokular ve şamdanlar... Bu odaya daha sonra göz atmaya karar verip mutfağa indi. Mutfağa girdiği gibi tüm fincan ve tabaklar şangirdamaya, adeta dans etmeye başladılar.
"Merhaba Mione! Merhaba Mione!..." Bu sesler tabaklardan geliyordu. Yandaki şamdan kollarını sallayarak "vuhu" gibi sesler çıkarıyordu. Hermione sallanan şamdanı eline alınca şamdan çırpınmaya başladı.
"Ay bırak beni! Aaay! Kötü kız! Kötü kız!"
"Vay canına! Sen konuşabiliyorsun!"
"Sende konuşuyorsun! Ben sana böyle yapıyor muyum!?"
"Ama sen bir şamdansın!"
"Senin şamdanların konuşamıyor mu?"
Hermione cevap vermeden mutfağın içinde ilerledi, şamdan hâlâ elindeydi. Tüm gününü mutfakta geçirdi.
♡
"Beni çok çirkin mi buluyorsun?"
"Aslına bakarsan hayır. Sen sadece farklısın." Hermione gözlerini kapayıp başını göğe kaldırdı. Gerçekten böyle düşünüyordu, çirkin insan yoktu onun için, bu kişi canavar olsa bile. Ayrıca Voldemort'un görüntüsü inanılmazdı!
Bu sırada Tom'un ten rengi değişmeye başlamış, daha insani bir görüntü almıştı. Görünüşü gençleşmiş, kıvırcık saçları kendini göstermeye başlamıştı. Birkaç dakika içinde yakışıklı bir delikanlıya dönüştü. İşte büyü bozulmuştu, yıllar sonra.
Sonunu asla bağlayamadığım bir hikaye daha.