11- İşte şimdi Helen davete hazır.

949 90 17
                                    

⋆Gotta do my hair, put my make-up on.⋆

Catalina kırklı yaşlarının sonlarında, hafif tombik, kısa boylu ve esmer bir kadındı. Saçlarını koca bir topuz olarak tepesinde toplamıştı ve yüzünde renkli farlarla pespembe bir ruj içeren, onu kaçık gibi gösteren bir makyaj vardı.

Ve şu an bana benimle ilgili çok farklı planları varmış gibi bakıyordu.

"Umarım makyajla aran iyidir, cariño," diyerek sırıttı.

"Sayılır," derken sesim hafifçe titredi.

Tombik elleri yüzümü kavrayıp sağa sola çevirdi, beni iyice inceledi. Düşünceli bir hmm sesiyle beraber mırıldandı.

"Neyse ki çok karakteristik bir yüzün yok. Makyajla değil üç, yirmi üç farklı kişiye bile çevirebilirim seni."

Tek kaşımı kaldırdım. "Teşekkürler?"

Önemli değil dercesine elini havada salladı ve neşeyle ellerini çırparak makyaj malzemeleriyle doldurduğu aynalı masaya yöneldi.

Aaron, Lorenzo ve Rush'ın evlerinde, koridorun sonundaki sol odada, yani boş "misafir" odasındaydık. Çift kişilik bir yatak, boş bir gardırop ve bomboş bir makyaj masasının olduğu odanın hiç kullanılmadığı belliydi ama yine de temizlik sırasında gözden kaçmıyor olmalıydı. Ortalık tertemizdi.

Ayrıca Lori bana sekiz on metre uzakta durduğu zaman sorun yaşamadığını keşfetmişti ve mümkün olduğu kadar uzun bir süre yüzümü görmek istemediğini söyleyerek salona gitmişti.

Catalina'yı bulan kişi sanırım Lorenzo'ydu. Bana sürekli söyledikleri şey, sadece tamamen güvendikleri insanlarla çalıştıkları ve evin içinde olan hiçbir şeyin dışarı sızmadığıydı. Mesela bütün hafta boyunca Fransızca hocası bana okullarda normalde üç ayda öğretilen şeyi öğretmeyi başarmıştı.

Yıllarca İspanyolca görmüş olsam da dil öğrenme konusunda yetenekli veya istekli değildim. Bu yüzden dersler sırasında her başarımdan sonra Rush tarafından bir dilim pizzayla ve Lorenzo tarafından da bir çikolatalı kurabiyeyle ödüllendiriliyordum.

Aaron'ın verdiği ödül ise otuz saniye boyunca bana öldürecek gibi bakmamaktı.

Okuldan sonra en az üç saatimi iğrenç davet yemeklerine alışmakla, Fransızca çalışmakla, topuklu ayakkabıyla yürüme pratiği yapmakla ve en fenası, Rush ve Lorenzo'nun saçma esprilerini dinlemekle geçiriyordum. Kabul ediyorum, bazen güldüğüm de oluyordu.

Bu üç saatlik çalışmadan sonra eve gidip ödevlerimi yapıyor, üniversite başvurularında geri kalmadığımdan emin oluyordum.

Bu dopdolu haftanın sonunda nihayet cumartesi gelmişti. Davet günüydü.

Catalina makyajıma yeni başlamışken odanın kapısı aniden açıldı ve Lorenzo eşikten bana sırıttı.

"Kıyafetler geldi. Aralarında çok yaratıcı şeyler var. Onlardan birini seçersen sevinirim."

"Yaratıcı derken bacak yırtmacı ve göğüs dekoltesi olan leopar desenli mini elbiselerden mi bahsediyorsun?"

Başını hevesle aşağı yukarı salladı.

Makyaj masasına uzanıp elime geçen rimeli Lorenzo'ya fırlattım.

Havada kapıp daha geniş sırıttı. "Amerikan futbolu yeteneklerimle boy ölçüşemezsin Melia."

Gözlerimi kıstım. Masadan kaptığım üç tane göz kalemini ardı ardına kafasına fırlattığımda Amerikan futbolu yetenekleri onu kurtaramadı.

"Pes ediyorum!" diye bağırarak koridora kaçtı. "Zalim kadın!"

Kapı tekrar açıldı ve siyah kaşları harikulade bir şekilde şekillendirilmiş, siyahlara bürünmüş bir adam içeri girdi. Bir yandan da envai çeşit şıkır şıkır elbisenin asılı durduğu koca bir askıyı çekiştiriyordu.

Adam bana şaşkın ve biraz huysuz bir bakış attı. "E bunun makyajı yapılmamış daha?" dedi giderek tizleşen bir sesle.

Catalina ellerini beline koyup boncuk gibi gözlerini adama dikti.

"Yapıyoruz hayatım. On tane elim yok."

Adam bize bıkkın bir bakış atıp arkamdaki çift kişilik yatağa bacak bacak üstüne atarak kuruldu.

Beş dakika sonra odaya kuaför girdi. Üçünün koyduğu kurallara göre saçım, makyajım, elbisem ve ayakkabılarım tamamlanmadan aynaya bakmak yasaktı.

Yaklaşık bir buçuk saat sonra boy aynasının karşısındaydım.

"Nasıl, cariño?" diye sordu Catalina heyecanla.

Kıyafetimi seçen Paris beni gururla baştan aşağı süzdü. "Ustalık eserim. Sayılır."

Nutkum tutulmuştu. Aynaya el salladım. Aynadaki kız da bana el salladı. Ama onun ben olmadığından adım gibi emindim.

Üstümde sarının tok bir tonunda kaliteli saten bir elbise vardı. Elbisenin önü hafif bol bir degaje yakaydı, beli oturuyordu ve bileklerime kadar inen eteğinde kalçamın hemen altında biten bir yırtmacı vardı. Bunların altında ise boyumu on santim uzatmış olan sivri topuklu siyah platform ayakkabılar başlıyordu.

Kestane rengi saçlarım geçici boyayla parlak, canlı, neredeyse müstehcen bir kızıla boyanmıştı ve dalgalar halinde omuzlarımdan aşağı dökülüyordu. Saçımın önü incilerle süslü bir tokayla arkadan tutturulmuştu.

Ama asıl ben olmayan şey yüzümdü. Catalina gerçek bir ustaydı. Gözlerimdeki koyu, gölgeli makyaj bana tamamen yeni ve şuh bir bakış kazandırmıştı. Elmacık kemiklerim hiç olmadığı kadar belirgin, kıpkırmızı dudaklarım evrakta sahtecilik sayılacak kadar dolgun görünüyordu.

"Şey..." dedim ne diyeceğimi bilemeyerek. "Bu ben değilim."

"Evet, mi hermosa hija," derken Catalina gülümsüyordu. "Bu Helen."

Paris yanında getirdiği parfümlerden Helen'a en uygun olanını, hindistan cevizi ve sandal ağacı ağırlıklı kokan bir gece parfümünü boynuma ve bileklerime sıktı. Metal zincirli siyah bir çantayı omzuma astı ve telefonumu içine attı.

"İşte şimdi Helen davete hazır."

Şaşkınlığımı üzerimden atamadan hepsine tek tek teşekkür ettim. Sanki her gün kızları başka birine dönüştürüyorlarmış gibi basit el hareketleriyle önemsiz olduğunu söylediler.

Salona girdiğimde Lorenzo siyah smokiniyle koltukta oturmuş PlayStation oynuyordu. Topuk tıkırtısını duyunca başını çevirdi.

Elindeki konsol yere düştü.

Lorenzo'nun çenesi de öyle.

Karşı koltukta oturan Lori'nin bile ağzı açık kalmıştı.

Genzimi temizledim. "Olmuş mu?"

Lorenzo bana fal taşı gibi açılmış gözlerle bakmaya devam edince yüzünün önünde parmağımı şıklattım.

Başını iki yana sallayarak ağzını kapattı.

"Bu kadarını tahmin etmiyordum, chica. Tanrıçalara benziyorsun."

Lori ellerini kaldırıp yavaşça alkışladı. "Makyajda sahtecilik. Bayıldım. Süper görünüyorsun. Ve Melia olmadığına kalıbımı basarım."

Lorenzo ayağa kalkıp çapkın bir gülümsemeyle bana kolunu uzattı. "Hazırsan gidelim mi, Helen?"

Gülümseyerek koluna girdim ve evden çıktık.

Serbest DüşüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin