29- Hepsini içemeyiz, biliyorsun değil mi?

763 68 6
                                    

⋆ I said I'd go, put myself on show

But I'm still tryin' to figure it out. 

*

Lorenzo'nun uslu durma süresi otuz beş dakikaydı. Rush'ın ise yirmi beş dakika.

Yalan yok, bu süre zarfı içinde beni gerçekten eğlendirdiler. Beer pong oynarken beni hafife almak gibi bir hata yaptılar ve ikisini de üçer defa yendikten sonra Starbucks kartıma bir aylık latte paramı yatırmak zorunda kaldılar.

Lorenzo bu oyun sayesinde fazlasıyla içmiş olacak ki ağzına kadar dolu bira bardağını alnımızda dengede tutma oyunu oynamak için ısrar etti. Ona pişman olacağını söyledim ancak diretmeye devam etti. Rush da ona katıldı. Bu sayede üç ay boyunca içeceğim lattelerin parası kartıma yatırılmış oldu.

Çocuklar içkiye o kadar düşkündü ki istesem o gece lüks bir spor araba kazanabilirdim. Neyse ki fazlasıyla iyi yürekliydim. Ancak yine de Rush, yanlış tahminde shot attığımız bir tahmin oyunu öne sürdüğünde ve ben çocukları PS5 oyunları bilgimle şaşkınlığa düşürdüğümde bana iki hafta boyunca her istediğim yemeği ısmarlayacaklarına dair yemin ettikleri bir video çektim.

Tamam, melek kalpli de sayılmazdım.

Sonra Rush telefonuna gelip duran mesajlara yanıt verirken birdenbire gitmesi gerektiğini ama en fazla bir saate bizi evin içinde bulacağını söyleyerek ortadan toz oldu.

Aaron hâlâ mutfakta Peter'a yardım ediyordu sanırım. Şu özel tarif olayını çözememiştim ama gidip burnumu sokmak da istemediğimden merakımı kendime saklamıştım.

Eve ilk geldiğimizde Aaron Peter'la yanımızdan ayrılırken çocuklara birer bakış atmış, uzaklaşırken de Peter'a fısır fısır bir şeyler söylemişti. Bazen Peter'ın sarı kafasını kalabalık içinde seçer gibi oluyordum. Bir kere göz göze geldik ve selamlaştık. Sanırım "özel misafirinin" mutlu olduğundan emin olmak istiyordu.

Lorenzo'yla on dakika daha takılıp partideki kızların elbiselerini puanladık. Kendisinin verdiği puanlar elbisenin dekoltesiyle paralel oluyordu. Ona sapık dediğimde sadece dürüst bir erkek ve faydalı bir Amerikan vatandaşı olduğunu söyledi. Ben de sadece bir sapık olduğunu söyledim. Pek alınmışa benzemiyordu.

O on dakikanın sonunda Lorenzo salonun diğer köşesinde birini gördü. Kızın kim olduğunu görememiştim ama hemen gitmesi gerektiğini, "hayat memat meselesi" olduğunu söyledi aceleyle.

Gitmeden önce son kez dönüp eğildi ve kafasını benim hizama getirip temkinlice konuştu.

"Yarım saatten uzun sürmez. Telefonun hep açık olsun ve biri sana beyaz şeker teklif ederse ona nazikçe siktir git de, tamam mı chica? Ayrıca aradığın anda yanında biterim, yani biri yanlış bir hareket falan yaparsa-"

Gözlerimi devirdim. "Tamam anne. Gidebilirsin. Beni düşünme. Kendime bakacak yaşa geldim ben."

Böylece tek başıma kaldım.

Gidip Aaron'ı bulmak istemiyordum. Ancak yapacak işim de yoktu. Üstelik oynadığımız oyunları hemen hep ben kazandığım için çok az içki içmiştim. Sarhoşlarla dolu bir evde ayık olmanın can sıkıcı yanını o an fark etmeye başladım.

Neyse ki ben yapacak bir şeyler arayıp odadan odaya gezerken tanıdık bir yüz aniden karşıma çıkıverdi.

Şaşkınca "Daisy?" diyerek benim boylarımdaki esmer arkadaşıma sarıldım.

"Melia!" diye kulağımın dibinde çığlık attı. Suratımı buruşturdum "Bu akşam geleceğin partinin bu olduğunu neden söylemedin, Tanrı aşkına? Beraber gelirdik!"

Onu aramış ve anneme bu gece Daisy'de kalacağımı söylediğimi söylemiştim. Daisy bu gece ne yapacağımı sorduğunda da bir partiye gideceğimi söylemiştim ama çocuklardan bahsetmeye çok gönüllü değildim, hangi parti olduğunu da kendime saklamıştım.

Daisy bazen beni okulda onlarla görüyor ve ne halt yediğimi sorguluyordu. Aslında iyi çocuklar olduklarını söylüyordum. Bir bakıma yalan sayılmazdı bu. Özellikle de az önce beer pongda yenilince nasıl mızmızlandıkları düşünüldüğünde.

"Söylemeyi unutmuşum." Gözlerimi açıp masum masum baktım.

Daisy bana o kendine has yemedim bakışını attı ama kanındaki alkol üstelemesine engel oldu.

Elindeki pembe bir içkiyle dolu cam bardağı yüzüme doğru salladı.

"Bunu denemek zorundasın! Müthiş bir şey!"

Bardağı alıp yudumladım. Kaşlarım havalandı. Tadı cidden güzeldi.

"Ne bu?"

Omuz silkti. "Ev sahibinin hazırladığı bir şeymiş sanırım. Bana da diğer kızlar getirdi." Çevresine bakındı. "Bize bundan beş altı tane daha lazım."

Ben ağzımı açamadan elindeki tepside çeşit çeşit içki taşıyan bir çocuğun yanına gitti. Ona sevimli ile seksi arasında bir gülücük gönderdi, yüksek müzik sesi yüzünden duyamadığım bir şeyler söyledi ve tepsiyi alıp yanıma döndü. Yüzündeki muzaffer gülüşe bakakaldım.

"Hepsini içemeyiz, biliyorsun değil mi?"

Sırıtarak hevesle başını salladı.

"Kızlar yan odada. Seni tanıştıracağım. Ben de az önce tanıştım. Çok tatlılar."

Yan odaya doğru ilerledi. Ben de elinde taşıdığı tepsiye gülerek onu takip ettim.

Serbest DüşüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin