23- Sen en iyisi hiç düşünme.

1K 89 35
                                    

selams babiess

ağustos ayında ne sınavı diyeceksiniz ama valla sınavlarım var. çok hem de. hikayeyi eylül sonuna kadar bitireyim diyordum ama istediğim gibi yazmam mümkün değil.

iyi haber, önümüzdeki aylarda bizimkilerle bol bol görüşeceksiniz çünkü hikaye eylülde bitmeyecek. kötü haber, haftada bir bölüme inmem gerek. çok yoğun olursam iki haftada bir bile olabilir. üzgünüm, umarım bebeklerim beni anlıyodur =(

multi: Melia'nın elbisesi

iki önemli cümle ve çevirileri:

C'est un plaisir de te voir: Seni görmek bir zevk.

Je suis tellement content que tu sois venu: Geldiğine çok sevindim.

*

You've got the devil in your eyes.

*

Rush'la kırmızı neon ışıklar saçan "KNOX" yazısının önünde dikildiğimizde saat akşam dokuz buçuğu geçiyordu. Hava çoktan kararmıştı ve annem, bir fizik projesi için Daisy'nin evinde olduğumu sanıyordu.

"Bu yer tıpkı senin gibi," dedim gözlerimi tabeladan ayırmadan. "Janjanlı. Gösterişçi. Şovmen."

"Çünkü bu mekânı ben yönetiyorum," diyerek böbürlendi. Kapıdaki sıra kısalmak yerine sürekli uzuyordu.

"Bu bir aşağılamaydı. Aşağılamalarımı aşağılama olarak anlarsan sevinirim."

Dudakları ufak bir sırıtmayla kıvrıldı. Neon ışıklar yeşil harelerinden yansıyordu.

"Hiçbir kız beni aşağılamaz Melia. En azından ben onlarla çıkmadan önce. Ve seninle çıktığımızı hatırlamıyorum." Aklına aniden bir fikir gelmiş gibi kaşları çatıldı. "Aslında istersen-"

"Teşekkürler Rush," diyerek sözünü kestim. "Sen en iyisi hiç düşünme. Genel olarak."

Ağzının kenarını büküp bana baktı.

"Hiç oynaşmadan bu kadar zaman geçirdiğim ikinci kızsın. Birincisi de Lori. Sana anlattığımız, beşinci ortağın kızı olan."

Lori Rush'a her zamanki bakışlarından birini yolladı. Yani onu öldürmek istiyordu.

"Kendine saygısı olan bir insan sana üç metreden fazla yaklaşmaz," dedi Lori.

"Senin adına üzüldüm," dedim Rush'a.

Gerçekten şaşkın göründü. "Nedenmiş o?"

"Kızlarla sağlıklı iletişim kuramaman üzücü. Ama çok iyi bir psikolog tanıyorum. İstersen numarasını verebilirim."

Güldü. "Senin psikoloğundan mı bahsediyoruz?"

"Evet. Numarasını babandan almıştım."

Ağzı açılıp kapandı. Ses çıkmadı.

Elimle ağzımı örterek, Brianne'e yakışır bir zarafetle esnedim. "R" harflerini yutan bir Fransız aksanıyla, "Artık içeri girelim mi, mon chéri?" diye sordum.

"Bien sûr."

Kolunu uzattı, tuttum ve korumaların selamları eşliğinde içeri girdik.

Aslen Fransız olup on yıldır Amerika'da yaşayan Brianne olarak platin sarısı saçlara sahiptim. Bugün krem rengi topuklularım daha kısaydı ki boy konusu Helen'la Brianne arasındaki farklılıklardan biriydi. Gözlerimde doğala yakın duran mavi lensler vardı. Pembe bir rujla desteklenmiş, yeşil elbiseme benzer bir yeşildeki farın öne çıktığı makyaj yüzümü yine bambaşka birine çevirmişti. Kaşlarım da açık kahveye boyalıydı. Omzumda krem rengi bir baget çanta asılıydı. Üstümdekilerin hepsi Fransız tasarımcıların elinden çıkma pahalı şeylerdi.

Serbest DüşüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin