"Bunun için büyüğüm ben."
Mete, sinirle oflayarak elinde ipi bıraktı. "Madem öyle neden yaptık?"
Cemal, göz devirip elini salladı, hesap sorar gibi. "Hayırdır, aslan? Sen istemedin mi?"
Mete, kaşlarını çatıp Cemal'e yaklaştı. "Ben istemedim. Film izliyordum, sen de dedin ki; gel salıncak yapalım."
Cemal omuz silkti. "Yapalım dedim, bineceğim demedim."
Mete, yanaklarını şişirerek nefesini bıraktı. Neden bugün herkes onunla uğraşıyordu? Daha bu sabah, Semih üstüne çay döküyor gibi yapmıştı. Orkun, üstüne boya döker gibi. Tankurt ve Alkan laflarıyla... Bu evdeki herkes uğraşmıştı bugün onunla ve bu çok canını sıkmıştı.
Öte yandan evdekilerin aklından tek bir şey geçiyordu; Mete sinirlenince çok tatlı oluyordu! Öylesine tatlı oluyordu ki, az önce Cemal'in Mete'nin saçlarını karıştırması gayet doğaldı.
"Kızma kızma." Dedi, yanaklarını şişirdiğinde sincaba benzediğini düşünürken. "Sen otur, ben sallayayım?"
Mete, başını iki yana sallayıp ona huysuz bir bakış attı. Cemal yine sırıtmıştı çünkü bu sefer de yavru kedilere benziyordu. Sanırım Mete, evdekiler için tatlı olan bütün hayvanlarla aynıydı.
"Ben kendim sallanırım. Sen hiç yorulma, Cemal abi."
Hemen yanı başında durduğu salıncağa binip arkasını eve döndü. Onun bu hareketine Cemal güldüğünde, dudaklarını büzerek sallanmaya başladı. 'Gıcık' Dedi içinden. 'Hem de çok gıcık!'
Cemal, Mete'nin keyfinin yerinde olduğunu düşünüp seslendi. "Benim işim var içeride, gelirim sonra."
Mete omuz silkti. "Tamam, Cemal abi."
Cemal, hemencecik yumuşamasına tebessüm edip içeriye, işlerini yapmak için, ilerledi. Mete ise, daha fazla yükselebilmek için ne yapmalıyım diye düşünüyordu.
Ayaklarını uyumlu hareket ettirip ileri geri sallanırken birden fazla yükseldiğini fark etti. Üstelik çok yüksek bir ağaca salıncak yapmışlardı ve en az iki metre yüksekliğe çıkıyordu. Yutkunup durmayı denedi ancak yaptığı hareketler, az önceki ile aynı olurken daha da yükseliyordu. Şansına küs, artık yardım için bağırması gerekiyordu.
Tam ağzını açıp bağıracakken arkasında kalan evi düşündü. Daha doğrusu içindekileri. Bunun için kesinlikle onunla uğraşırlardı. Yüksekten korkuyor diye dalga geçerlerdi. Bu ihtimal gözünü daha çok korkuturken iç çekip bacaklarını sallamayı kesti. İnmesi gerekiyordu. Hem rüzgâr çok güzel gelebilirdi ama düşerse kesin kolunu-bacağını kırardı.
Bir kez daha yutkundu ancak birden boynunda hissettiği huylanma ile gayri ihtiyari elini boynuna götürdüğünde, birden kayıvermişti. Gözleri kocaman açılırken şimdiden duyacağı acı için sızlandı.
Bir anda yere düşmüştü ve gözleri sıkı sıkı kapalıydı. Çimenlere düştüğü için sevinmeliydi belki de ancak bileğinde hissettiği acı, bütün düşüncelerini sildi. Aniden sağ bacağını tutup yavaşça kendine çekti ağrıyan bileğine baktığında, gözleri dolu dolu olmuştu. O kadar acıyordu ki, kırıldığında yemin edebilirdi. Yanı başından geçen salıncak yavaşladığında, dudaklarını ısırdı. Değil ayağı kalkmak, bunun düşüncesi bile acı vericiydi.
Yanakları ıslandığında, eliyle bileğine dokundu ancak çoktan şişmişti. Dudaklarını biraz daha ısırdı. Yardım istemeliydi ancak çok yüksekten, en azından onun boyu için oldukça yüksekten, düştüğü için canı çok ama çok acıyordu ve bu acı gözlerini karartıyordu. Yutkunup ayağı kalkmak istedi ancak sağ ayağına baskı uygulamadığı halde canı çok yanmıştı. Yaşları daha da artarken yeniden yere düşmüştü. Hıçkırarak ağlarken başı da dönüyordu. Eliyle acıyı azaltmak için dokunmak istedi ama parmağının ucuyla bile dokunduğunda, hıçkırıkları sıkılaşmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUM -GAY
Lãng mạnMete ile Pusat Suç makinesi ve Masumluğun tanımı (Bebek gibi) Sanıldığının aksine Pusat asla Mete'ye zarar vermezdi. O, onun saflığına, hareketlerinin çocuksuluğuna, düşüncelerinin masumluğuna aşık olmuştu. Her baktığında içinde heyelanlar yaratan...