"Lütfen, biri bana yardım etsin!"
Gözleri etrafını turladı ancak sık yerleştirilmiş ağaçlarla dolu orman, görüş açısını kısıtlıyordu. "Lütfen," Dedi ağlamaklı bir ifade ile. Koşmaya devam ettikçe bacaklarında derman kalmamıştı. Neyden kaçtığını bile hatırlamıyordu.
Aniden bir dal parçasına takıldığında, yere düşmüş, dizleri kanamıştı. Göz yaşları yanaklarını ıslatırken birden hıçkırdı. Ayağı kalkmaya çalıştı ancak birden omuzlarından tutulması ile korkuyla arkasını dönmüştü.
Yağmur ve fırtınanın yoğun olduğu gece, bir çığlık ile kesildiğinde, karşısında gördüğü bedene kocaman açıldı gözleri. Ne diyeceğini bilememiş, dili lal olmuş gibiydi.
"Üvey abi?" Dedi, korkuyla. Asaf'ın ondaki gözleri o kadar korkunçtu ki ne diyeceğini bile bilememişti. Ayağı kalkmaya çalıştı ancak omuzlarındaki el izin vermedi.
Ormandaki korkunç hayvan sesleri yükseldiğinde, üvey abisinin bazen onu dövmek için kullandığı kalın sayılabilecek sopayı gördü. Birden elinde beliri-vermişti.
Sesler yükseldikçe yükseldi; kulak zarını patlatacaktı sanki. Yağmur damlalarının ıslattığı vücudu, çakan şimşeklerle aydınlanırken üvey abisinin yüzü yine karanlıktı. Sadece gözlerindeki saf nefreti görüyor, geriye gitmeye çalıştıkça sarmalandığını hissediyordu. Biraz daha çırpındı ancak onu ne tutmuşsa izin vermiyordu.
"Lütfen," Dedi, ölmek istemiyordu.
Birden üvey abisinin yüzünde bir gülüş belirdi. Gözlerindeki nefretin ses bulmuş hali gibiydi. Önce derinden kıkır kıkır yükseldi, sonra da yere düşen yıldırmların gürültüsünü bile bastırdı. Mete, kalbi avuçlara alınan bir kuş gibi atarken korkudan gözü dönmüştü sanki. Yalvarmak, kurtulması için yapılabilecek her şeyi yapmak istemişti, bir anlığına.
Sonrasında, vücudu soğumaya başladı. Islandığı için esen rüzgar tesir ediyor sanmıştı. Üvey abisinin kahkahası yükseldi. "Sen!" Dedi, şeytanî gülüşünün arasında. Elindeki sopayı ona doğrulttu. Mete'nin elleri çamura bulanmıştı sanki. Kıpırdayamamak, başını döndürecek hisler yaratıyordu içinde ve baş etmek saniyeler aktıkça zorlaşıyordu.
"Beni öldürdün!" Diye bağırdı, inanamıyormuş gibi. "Benim ölmemi sağladın!"
Mete, başını çevirdi. Öleceğini hissediyordu. Birazdan Üvey abisi ile gerçekten buluşacakmış gibi geliyordu.
Asaf durdu, sonra da sopayı iki eli ile kavradı. "Buluşma vakti." Ardından sertçe kafasına savurdu, tahta parçasını.
Mete, aniden başında hissettiği darbe ile inlerken eliyle şakağını tutmuştu. Gözleri başka bir karanlığa kavuştuğunda, hâlâ daha gördüğü kabusun izlerini taşıyordu, kalbi. Kurumuş boğazını ıslatmak için yutkundu, etrafına baktı. Pusat'la kaldığı odadaydı ve tek başınaydı. Üzerindeki battaniye diğer tarafa düşmüştü. Perde havalanıyordu ve demek ki cam açıktı. Perdenin olmadığı boydan camlarda ise fırtınalı gecenin manzarası vardı.
Sabahları cennet gibi duran orman, öylesine korkunç duruyordu ki şimdi, başını çevirmek durumda kalmıştı. Elleri, kalçasının iki yanında yerdeyken kırılmaya hazır bir biblo gibiydi. Vücudunun titremeleri devam ederken gözlerini yumdu. Pusat neredeydi?
Biraz daha sakinleştiğinde, yavaşça ayağı kalkıp dışarı çıktı. Evin merdivenlerini indiğinde, direkt karşısına çıkan saate baktı. 23:49
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUM -GAY
RomanceMete ile Pusat Suç makinesi ve Masumluğun tanımı (Bebek gibi) Sanıldığının aksine Pusat asla Mete'ye zarar vermezdi. O, onun saflığına, hareketlerinin çocuksuluğuna, düşüncelerinin masumluğuna aşık olmuştu. Her baktığında içinde heyelanlar yaratan...