"Ne zaman gelir?" Dedi, elindeki saatin kayışını düzeltirken. Tekin, cebindeki telefonu çıkartıp ekranı aydınlattı. Hemen ardından da soruyu cevaplamıştı.
"Beş dakika içerisinde burada olurlar, Pusat Bey."
Oturduğu deri koltukta geriye yaslanmışken bacak bacak üstüne atmış, geriye yaslanmıştı. Giydiği gömleğin kollarını katlamışken pahalı saatine güneş ışıkları yansıyordu. Bu hali ile ince ince işlenmiş bir heykelden farksızdı.
Sağ elini kaldırıp alnını okşadığı sırada birden kapı çalındı. Bir saniye sonra da açılmıştı. Tekin, gelen adamlara bakarken yanında, hiçbir olaydan anlam çıkartamamış gibi duran Sadık vardı. Oğlu için konuşulacağını sanıyordu ama böylesi bir ortam ona sadece tehlike sirenlerini çaldırıyordu.
Pusat, tam karşısındaki koltuğu işaret etti. "Oturun, lütfen." Sevgilisinin babasıydı, sonuçta. Biraz kibar olmaktan zarar gelmezdi ve şimdiden kaptığı 'Kötü adamların yanındayım' ön yargısını yıkmak istiyordu.
Sadık, Pusat'ın gösterdiği yere oturup gergince kravatını çekiştirdi. Çevresinde duran adamlara kısa bir an bakıp Pusat'a döndüğünde, ona dikkatle bakan adamdan korkmuştu.
Pusat, kendini normal veya 'korkutucu olmayan' birine çevirmek istiyorsa... İstemeyi kesmeliydi zira vücudundan oluk oluk kara bir aura yayılıyordu çevreye. Gören herhangi biri ondan korkardı. Kim veya ne olduğu önemli değil, onun karanlık gözlerine -hele o gözler kendisine dik dik bakıyorsa- bakan herhangi biri korkardı. Sanki içinde bir canavarı hapsetmişti ve zincilerinden kurtulması an meselesiydi.
Sadık yutkunduğunda, Pusat direkt konuya girdi. "Mete'yi mi arıyorsun?"
Gözleri, korktuğu için bakışlarından uzaklaşmışken duydukları ile hızla ona döndü. "Evet," Dedi atılarak. "Oğlum Mete'yi, arıyorum."
Pusat, kirli sakalını kaşıdığında, Sadık, duyacağı cümleleri heyecan bekliyordu. Türkiye'ye döndüğünde karısı Yeşim, Mete'nin kaybolduğunu, bir ihtimal kaçtığını söylemişti. Sadık ona bir şey diyememişti çünkü kadın perişan gözüküyordu. Mete'yi yanına ilk aldığında, gayr-i meşru bir çocuğu evinde istemediğini söylemişti.
Sadık, Yeşim'e Mete'nin oğlu olduğunu ve istemezse kendisinin gidebileceğini söylemişti. Zaten Yeşim sonrasında Mete'yi kabullenmişti. En azından artık ona her baktığında kaşları çatılmıyordu ve anlaşılan evdeki durumuna da alışmıştı.
"Onu sana vermek gibi bir niyetim yok."
Kaşları çatıldı, kast ettiğini anlamamış gibi. Oğlunu bulma şansını kaçırmamak için hemen araladı dudaklarını. "Anlayamadım."
Pusat nefesini bırakıp bacaklarını düzeltti. Öne eğilip dirseklerini dizine yasladı. Ellerini birleştirip gözlerini Sadık'tan ayırmadan konuştu.
Hâlâ korkutucu.
"Mete benimle kalıyor. Evden gönderildiğinden itibaren benim çatım altında yaşamaya başladı."
Pusat sanki bir şeyler daha söyleyecekti ama Sadık direkt atılmıştı. "Evden gönder- Ne?"
Pusat da anlamamış gibi baktı, Sadık'a. Yeşim'in Mete'yi kovduğunu bildiğini sanıyordu. "Karın," Dedi, kaşları çatılırken.
"Yeşim Kayalar?" Sadık başını salladığında, durumu anlamıştı. Yalan söylemişti, adama.
"Yeşim, Mete'yi evden kovdu. Benim adamlarım bulmuş, yanıma getirmişlerdi."
Sonrasında Mete'yi 'bilmediği' için nasıl davrandığını anlatmadı. Biraz o halinden utanıyor ve sinir doluyordu. O gün Mete'nin canını yakacağını bilseydi kolunu kırar ama parmağının ucuyla dokunmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUM -GAY
RomanceMete ile Pusat Suç makinesi ve Masumluğun tanımı (Bebek gibi) Sanıldığının aksine Pusat asla Mete'ye zarar vermezdi. O, onun saflığına, hareketlerinin çocuksuluğuna, düşüncelerinin masumluğuna aşık olmuştu. Her baktığında içinde heyelanlar yaratan...