"Semih abi bu nasıl oynanıyor?"
Gözlerini ovalayarak başını geriye yaslamışken, duyduğu ses ile başını kaldırdı. Mete elindeki telefondan bir oyun açmış, kendisine göstermişti. Gülümseyerek başını kaldırıp yaklaştığında, sudoku oyunu görmesi ile göz devirdi. "Sen oynama bence bunu. Çok sıkıcı."
Mete, kaşları çatık oyuna bakarken dudakları büzülmüştü. "Ama herkes çok güzel demiş."
"Kim?" Dedi, Semih kaşlarını çatarak. Mete elindeki telefonda birkaç yere basıp oyunu indirdiği uygulamaya girdi, sonra da alttaki yorumları gösterdi. "Bak burada."
Semih, gülerek başını iki yana salladı. Sonrasında da telefonu alıp bir araba yarışı oyunu açtı. "Bunu oynamak ister misin?"
"Sayılar vardı diğerinde. Onu istiyorum."
Sıkıntıyla nefesini bırakıp yeniden sudoku oyununu açıp nasıl oynandığını gösterdi sonraki birkaç saat ise Mete başını telefondan kaldırmadan oyun oynamıştı.
Ayşe Hanım, gelip önüne yemeğinin bulunduğu tabağı bıraktığında bile kafasını kaldırmamıştı. Semih, uzun zaman sonra yeniden yemek salonuna geldiğinde, Mete'yi üç saat öncesi ile aynı görünce kaşlarını çattı. "Mete, yeter değil mi?"
Mete, oyuna öylesine odaklanmıştı ki, onu duymamıştı bile. Ayşe Hanım, Semih'e doğru fısıldadı. "Bu çocuk da telefon bağımlısı olursa vallahi seni döverim."
Semih, şaşkınca ona baktı. Tamam, Mete dışarıda oynamak istediğinde, ona telefonda oynayabileceği oyunlar olduğunu söylemişti ama bu kadar çabuk bağlanmasını da beklemiyordu. "Aşk olsun, Ayşe abla. Benim ne suçum var?"
"Sus, cevap verme bana! Pusat Bey gelmeden düzelt şu çocuğu."
'Sanki robot ya.'
İçinden geçeni Ayşe Hanım duysa, kızacağını bildiği için sesini çıkartmadan başını salladı. Ayşe Hanım da son kez gözlerini kısıp kötü kötü baktıktan sonra oradan ayrılmıştı.
Semih, kötü bakışlar için derince bir nefes alıp başını iki yana salladıktan sonra Mete'ye yaklaştı. "Hey, n'apıyorsun?"
Mete, birkaç santim ötedeki telefon ekranından başını kaldırıp Semih'e baktı. "Sudoku oynuyorum, Semih abi."
"Sence biraz fazla olmadı mı?"
Omuz silkti, umursamadan. "Ama bitmek üzere." Semih, gülümseyerek başını iki yana salladı. Sadece bir bölüm için üç saattir ekran başında mıydı? "Beraber yapalım mı?"
Mete'nin kolay kolay oyunu bırakmayacağı belliydi. En azından beraber hızlıca bitirip Pusat Bey gelmeden telefonu bırakırdı. Mete, teklifine gülümseyip başını salladı. "Olur." Dedi, ikinci heceyi uzatarak. Sonra da Semih yanındaki sandalyeye oturduğunda, telefonu ikisinin görebileceği şekilde tuttu.
Semih, onun bu hevesli haline gülümseyip ekrana döndüğünde, yüzündeki gülüş donmuştu. Şaşkınca ekrana bakarken Mete, hızlı hızlı ekrandaki sayılara dokunuyordu. Ama önemli olan bu değildi. "Mete, bu ne?" Dedi, şaşkınca.
Mete, onun sesini tuhaf bulup Semih'e döndüğünde, gördüğü ifade ile kaşlarını çattı. "Sudoku, işte."
"Oğlum, bunun içinde harfler de var."
Mete, kıkırdayarak ekrana döndü. "Diğer bölümleri bitirdim. En son bunlar kaldı." Dedikten sonda, 16×16'lık Sudoku'nun son harfini de girip bitirdi. "Bu son bölüm, istersen sen yap."
Semih, birkaç saniye alık alık ekrana bakmış, sonra da Mete'nin ona olan masum bakışlarına karşılık gergince gülümsemişti. Eline aldığı telefona kısa bir an bakıp sonra da level kısmına girmişti. Gördüğü manzara karşısında Mete'ye bakıp yine telefona dönmüştü. Kolay, orta ve uzman seviye yirmi beş sudoku, üstüne de yirmi tane 16×16'lık sudokuyu, üç saatte mi çözmüştü?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUM -GAY
RomanceMete ile Pusat Suç makinesi ve Masumluğun tanımı (Bebek gibi) Sanıldığının aksine Pusat asla Mete'ye zarar vermezdi. O, onun saflığına, hareketlerinin çocuksuluğuna, düşüncelerinin masumluğuna aşık olmuştu. Her baktığında içinde heyelanlar yaratan...