*26 Ekim Özel Bölümü*

23 3 15
                                    


Alaz Koral'ın Anlatımıyla...

Ölüyordum.
Diri diri gömülüyordum.

Ellerimde atan kalbin sahibini arıyorum her yerde,gerçekler yüzünden kendini acımasızca bir uçurumdan aşağı atan kadını arıyorum.

Elimdeki sigaranın yere düşmek üzere olan külünü küllüğe bıraktıktan sonra gözüm tam karşımda olan bir fotoğraf karesine dalıyor,karşımdaki resimde onun küçüklüğü var.

İlyas Minel ve İz Minel.
Hayat onları kandan kardeş yapmasaydı bile birbirlerini candan sevebilecek iki abi kardeş.

İkisini de özlüyordum aslında,sonuçta biri çocukluk arkadaşımdı.
Biri ise herşeyim.

Ben onun kalbine girmek istedim,bu en ince detayına kadar işlenmiş bir plan olacaktı ama beklemediğim bir şey oldu,onunla karşılaştık.Bizi hayat karşılaştırdı.

Ona yıllar sonra  ilk defa baktığımda o olduğunu hemen anlamadım,ya da anladım ama kendime kabul ettiremedim.Bilemiyorum.Gerçi ben artık hiç bir şeyi bilmiyorum.Bilmekte istemiyorum.

Nefes almakta bile zorlanması gerekiyor eğer şuan hayattaysa,peki ya öldüyse?

Kalbim onun kalbinin atışını hissetmeyinceye dek bu hep içimde bir ihtimal olacak.

Onun o uçurumdan kurtulamama ihtimali.Onun ölme ihtimali.

Onu o uçurumdan kurtaran bir adamdı,adını bilmiyordum ama ben her yerde bağırarak onu ararken kollarında o varken bana gelmişti.Onu benim kollarıma teslim ederken sadece tek bir şey söylemişti, "O küçük kız yıllar sonra bıraktığı o ruhu almaya gelmiş demek."

Tek söylediği bu olmuştu ama adamın ona acımasız gözlerle baktığını da farketmiştim.O adamın onla bir geçmişi olduğunu anlamamak için mal olmak gerekir,adamın o bakışları altında ona hem acımasız oluşunu hem de şefkatini görmüştüm ama bunları dile getirmek yerine sadece onu kollarımın arasına alıp hastaneye götürdüm.

Hastanede durumunun iyi olmadığını söylemişlerdi,kurtulsa bile solunumda çok zorluk çekeceğini ve artık ani hareketler yapamayacağını söylüyorlardı.Çok endişelendiğimi hatta kafamı hastane duvarlarına vurduğumu hatırlıyordum ama her şey Arjen ve Yağmur'un gelmesiyle daha da boka sarmıştı.

Yağmur ve Arjende bana öyle acı bir şekilde hesap sormuşlardı ki Yağmur'un acı ve nefret dolu bağırışlarını aklımdan çıkaramıyorum.

"E hadi oğlum." Alper'in eğlenceli sesini duyduğumda beni onu düşünmekten ayrı koyduğu için kafasını duvarlara sürtmek bile istiyordum ama kendimi durdurdum.

Alper,tek kardeşimdi,belki o da kardeşi bellemişti Alper'i benim gibi,bunu ona hiç sormamıştım ama bakışlarından belliydi Alper'i benimsediği.

Kendimden daha da nefret ettim.
Onun Alperden nefret etmesinin sebebi bile bendim.

Ona yapacağım bir açıklamam yoktu,onu bir gün görürsem bile ne yapardım o bile aklımda yoktu.Zaten onu aramıyordum da.

Onu ararsam zaten dar ettiğim hayatını ellerinden çekip alırdım,bunu yapma hakkım yoktu.

Tek bir dileğim vardı,ölmemiş olması.O ölmesindi,o ölürse benim çocukluğumdan hiç bir şey kalmazdı çünkü.Annesi kendi gözlerinin önünde intihar etmiş o erkek çocuğu unuturdu,ben annemin on saniye içinde kendi nefesini kestiğini unutmak istemiyordum.

O da kendi nefesini kesmişti,aynı annem gibi,gözlerimin içine baka baka saplamıştı o neşteri kendine,gözlerime acı çeker gibi bakarken atmıştı kendini o uçurumdan aşağı.

Ayağa kalktığımda Alper beni bir resim izler gibi izliyordu,onunla konuşmaya halim kalmayalı çok uzun zaman olmuştu.

"Saydım Alper," dedim ellerim kendi karnına acımasızca sapladığı o neşterdeyken.Alper delirdiğimi düşünüyordu belki de?

Sorun yoktu,zaten beynim onun kokusunu ve gözlerini algılayamadığı her zaman deliriyordu.

"Neyi saydın oğlum?"

"Saydım işte,kendi nefesini kesmesi tam on üç saniye sürdü."

O on üç saniye beni bitirdi Alper,beni anlayabiliyor musun

Hayatımda en büyük iyikim olmuş insanın şu anda hayatta olup olmadığını bile bilmiyordum.Aslında haketmiştim.

Kendisini abisinin katili olarak görüyordu ama eğer şu anda bile hayattaysa,belki her gece uyumadan önce abisinden gözyaşları içerisinde özür diliyordu,abisinin gözü gibi baktığı saçlarına daha da özen gösteriyordu belki de.Belki hayatında onu benden daha fazla mutlu eden biri vardır,ne bileyim,mutludur belki işte.Yüzünde gülücükler eksilmiyordur,böyle bağıra çağıra şarkılar söyleyen hayat dolu bir kadına dönüştürmüştür hayat onu.

Öyle olmasını istedim,kahkahalarını ben duyamasamda İlyas duysun,kardeşine gökyüzünden gülümsesin istedim.

Ruhunu bir uçurumun kenarına iki kez bırakan kadın tarafından...

Yıldızları izlemeyi seviyordum,bana öldürdüğüm o yüce gönüllü insanı hatırlatıyordu.

Elimi yıldızlara uzattım ama bir faydasını göremedim,biliyordum eğer yıldızlara dokunsaydım içimde abime sarılabileceğim bir umutta olurdu,belki her gece abimi öldürdüğüm o kabuslarda giderdi,onların yerine abim gelirdi.

Gelsindi,abimi özlemiştim.

Bazen düşünüyordum,o kadın o gün kendi nefesini kendi elleriyle kesmeseydi şu anda bu halde olabilir miydi?Tanrı buna izin verir miydi?Tanrı bu sefer o kadına izin verir miydi?

Mesela annesinin elleri saçlarında dolaşır mıydı? Babası onu en kıymetlisi,biricik kızı yerine koyar mıydı? Abisi gene o iğrenç olan ama o kızın abisinin üzülmemesi için güldüğü o esprileri yapar mıydı? Sevdiği adamın kollarında tekrardan huzurlu uykularını geçirebilir miydi? Gene anne olabilir miydi bu kadın?

O kadın tekrardan bir kalbinin olduğunu hissedebilir miydi?

Gene de ellerimş uzattım gökyüzüne tekrardan,bu kez yıldızların elime gelmeyeceğini bildiğim halde.

"Yıldızlar," dedim,adeta fısıltıyla konuşurken. "Gidin o kadının ruhunu bıraktığı yere yağın,en azından abisinin toprakların altında olsa da yıldızların üstünde olduğunu anlasın!"

İzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin