Bölüm 8 Part 20

1K 91 31
                                    

"Ne düşünüyordun? Şapkadan bahsediyordum."

Siyah şapkayı izin almadan çıkardı. Sangwoo'nun usanmış bakışlarını gördükten sonra kalbi zevkle doldu. Gözlüğünü çıkarınca tanınmaz hâle gelen çizgi film başrolü değildi ya bu yüzden sorun yoktu. O sadece düz saçlı bir çocuktu. Aklı bunu söylüyordu ama Jaeyoung dinlemiyordu. Simsiyah gözleri ve beyaz teni arasındaki zıtlık güçlüydü. Temiz ama dağınık görüntüsü... Gözleri kayıtsız değildi artık. Alkol ve duygular tarafından karışmış olabilen Sangwoo'yu kaplayan filtreli görüntü, müstehcen fantezilerinden doğmuş bir karabasan gibi görünüyordu.

"Bugün sinirlenmiyor musun?"

Jaeyoung'un sesi normalden daha boğuktu. Bugünlerde Sangwoo'nun önündeyken hiçbir şeyi doğru düzgün kontrol edemiyordu. Sesini, yüz ifadesini, penisini veya herhangi bir şeyi...

"Bırak şunu."

Gözleri keskin bakışlarla yukarı döndü ve elleriyle utanmış gibi alnına düşen saçlarına dokundu.

'Yüzünde öyle bir ifade varken sana şapkanı geri vermemin imkanı yok.'

"Geri ver."

"İstemiyorum dersem ne yapacaksın?"

"Geri vermeni söyledim."

"Oh, tekrar sinirleniyorsun."

"Bu piç şakanın dozunu fazla kaçırıyor!"

Sangwoo aniden ayağa kalktı. Ne uzun ne kısaydı, onun yerine bakması hoş olan ortalama bir boydaydı. Jaeyoung Sangwoo'nun böyle yapışının göz teması kurabilmek için yukarı bakmasını gerektirdiği gerçeğinden keyif alıyordu. Jaeyoung'un göğsü çırpındı ve nefes alışverişleri hızlandı.

Sangwoo'nun şapkaya uzanmasını bekledi ve o an geldiğinde bileğini sıkıca kavradı ve çekti. Kendinden bir karış ötedeki şaşkın siyah gözlere baktı. Sangwoo gözlerini kaçırarak yere baktı.

"Sikeyim."

İlk defa Sangwoo'nun küfür ettiğini duyuyordu. Sesi Jaeyoung'unki kadar alçaktı.

"Ne dedin?"

"Sana demedim, hyung."

Sangwoo kaybetmek istemiyormuş gibi bakışlarını güçlendirdi ve Jaeyoung'a döndü. Jaeyoung sakince nefes aldı. Kendini ona dokunmaktan alıkoyması çok zordu.

"Sangwoo."

"Efendim."

Jaeyoung yavaşça sağ elini kaldırdı. Varış yeri Sangwoo'nun yanağıydı. Parmağı nazikçe elmacık kemiğini okşadı. Sangwoo'nun derisinin altından titrediğini hissedebiliyordu.

"Seni uyarıyorum. Bana hyung deme."

"Tamam."

"Eğer bir kere daha öyle dersen..."

"Hyung."

Jaeyoung'un kavrayışı sıkılaştı. Sangwoo bu kez gözlerini kaçırmadı.

"Çok yakışıklısın."

Jaeyoung kalbi sıkışıyor gibi hissettiğinden dudağını ısırdı. Eli bunca zamandır baktığı boyunda yılan gibi hareket ediyordu. Sıcak ve kızarmış enseyi eliyle kapatırken onu kendine çekti ve alınları birbirine değmeden hemen önce durdurdu.

Alevler içindeki yüz tam önündeydi. Sangwoo'nun bakışları, en ufak bir utanma olmaksızın Jaeyoung'un yönündeydi. Jaeyoung'u engellemesini söyleyen mantıklı tarafı çok zayıftı. Neyseki düşmanının kim olduğunu unutmamıştı.

"Uyarı. Bir dakika içinde seni öpeceğim."

Bu unutmadığı son kuraldı. En içteki hislerinden tamamen ayrı, resmi tutumuydu.

"Eğer kaçıcaksan, şimdi git."

Nefessiz kalmıştı. Her nefes verişi ağzından kaçan bir inleme gibiydi. Ona dokunan deri sıcacıktı. Etrafları alev içindeydi sanki. Jaeyoung'a bakan gözler kırpıldı. Jaeyoung cezbedici anda kaybolurken Sangwoo sertçe Jaeyoung'un göğsünü kavradı. Zorla tuttuğu kıyafet parçasını kendine çekti.

'Daha 48 saniye vardı ama...'

Sangwoo'nun gözleri kapandı ve önceki gün olduğu gibi dudaklarını Jaeyoung'unkilere değdirdi.

Ve bam. Şalterler attı. Jaeyoung başını yana yatırıp dudaklarını yerken Sangwoo'yu kendine bastırıp boynunun etrafında döndü. Dilini ağzına sokması onu şaşırtmış fakat aynı şekilde cevap vermesine sebep olmuştu.

O andan itibaren hiçbir şeyi görüp duyamıyordu. Oysaki birbirinin üstündeki dudakları, birbirine dolanan dilleri ve birbirine karışan nefesleri capcanlıydı. Bu sıcak his hiç de saf değildi. Sert ve barbarcaydı ve yoğun susuzluk hızla giderilmediği için acı vericiydi. Sıcaklık ellerine de yayıldı.

Romantizmden çok uzak olan bu öpücük kaotikti ve sıradan hikayeye uymuyordu. Çünkü her parçası doruğa ulaşmıştı. Belki de bu yüzden biter bitmez hızlıca geri çekilmişti. Dudaklarını koluna silen Sangwoo nefes nefeseydi. Jaeyoung nefesini düzenlemek için sırtını duvara yasladı.

'Siktir, neredeyse yiyecektim.'

Gerçek anlamda kalbinin duracağını düşündü.

SEMANTIC ERROR NOVEL (BL) ~ TR ÇEVİRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin