"O zaman nasıl bir durumda olduğunu düzgünce açıkla. Çünkü ben senin sadece keyif aldığını gördüm."
"Bir süredir sana söylemeye çalışıyordum ama kafam bulandı ve tuhaf hissetmeye başladım."
"Bu iyi değil mi zaten? Sorun ne?"
"Sana bu kadar umursamazca konuşmamanı söyledim!"
Jaeyoung irkildi ve bir adım geriledi. O kadar yüklü görünüyordu ki birine vurabilecek gibiydi. Bakışma oyunu bir süre devam etti. Sangwoo gerçekten sinirli görünüyordu. Azarlayan bakışları öyle keskindi ki sanki dokunsa delip geçecek gibiydi.
Ne zamandır bunu yapıyorlardı? Sangwoo'nun siyah gözleri dolduktan sonra görüşü bulanıklaştı. İçinde kötü bir his vardı.
"Sangwoo?"
Jaeyoung'un bacakları kendiliğinden hareket etti. İkisi de aynı göz hizasındayken Sangwoo'nun gözlerindeki yaşları görebildi. Titreyen yüz hatları, dudağını ısırması... Jaeyoung farkında olmadan yanağına uzandı ama tahmin edilebileceği gibi engellendi.
"Sen... Ağlıyor musun?"
Sangwoo sakince Jaeyoung'a baktı ve sonra döndü. Jaeyoung kolunu kavrayınca öfkeyle kolunu salladı ve onun gerilemesine sebep oldu. Tekrar banyoya girmek üzereydi bu yüzden Jaeyoung aceleyle atıldı ve elini kapı aralığına koydu. Sangwoo kapıyı kapatamayınca dar banyonun en köşesine kaçtı. Yüzünü avucuyla kapattı ve alnını duvara vurdu. Sadece gözleri yaşlı olduğundan değildi. Yaşlar yanaklarından aşağı akıyordu.
'Ah... Bu hile ama.'
Jaeyoung anında kavga ruhunu kaybetti. Kendini savunmak için oluşturduğu kalbini dolduran dikenler yok oldu. Sangwoo'ya saldıracağı keskin cümleler zayıfladı ve gücünü yitirdi. Tartışırken ağlamak fazla değil miydi ama?
Jaeyoung berbat ruh haliyle Sangwoo'yu bir süre yalnız bıraktı. Bu sessiz yerde düzensiz nefes alışveriş sesleri bile gürültülü geliyordu. Suyu açıp yüzünü yıkamaya başlamasından bu yana kaç dakika geçmişti?
"Sakinleştin mi?"
Neyse ki Sangwoo'nun da kavgacılığı da sönmüş gibi görünüyordu. Jaeyoung'un yanından geçti ve yatağa yöneldi, kendini boynundan ayak bileklerine kadar battaniyeye sardı, sırtını yatak başlığına dayadı ve çömelerek oturdu. Battaniyenin onu koza gibi sardığı ve sadece gözlerinin göründüğü bir savunma duruşu gibiydi.
Jaeyoung dilini şıklatırken masadan birkaç parça mendil aldı ve Sangwoo'nun ayak ucuna koydu. Ondan olabildiğince uzağa, yatağın en köşesine oturdu. Zaman böyle akıp gitti.
Sangwoo aniden konuşmaya başladı.
"Bilmiyorsun, sunbae."
"Ne kadar kendi başıma çözmeye çalışırsam çalışayım yapamıyorum... Sürekli ön plana çıkıyor ve aklımı yitirmeme neden oluyor."
Jaeyoung Sangwoo'yu "ben de" gibi cevaplarla bölmektense dinlemeye devam etmeyi tercih etti.
"Tek düşündüğüm şey çiftleşme. Bu aralar yaşamıyorum sanki. Sen bunun kolay olduğunu düşünebilirsin sunbae ama bana göre..."
Sangwoo onun için ne kadar zor olduğunu ve Jaeyoung tarafından ne kadar yıpratıldığını detaylıca anlattı. Hadım edilmeyi tercih ettiğini söylemesi biraz korkutucuydu ama Jaeyoung bölmedi ve sessizce dinledi. Ne var ki dinledikçe üzüntüsüne katılmak yerine daha çok tereddüte düştü.
Ne söyleyeceğini bilmiyordu. Eğer bunun normal olduğunu veya içgüdüsel olduğunu söyleseydi ve başkalarının da böyle dönemlerden geçtiğini söylese ona inanır mıydı? Jaeyoung ne diyeceğini dikkatlice düşündü. Sangwoo başkalarının sözlerini seçerek ve teknik olarak kabul etme eğilimindeydi bu yüzden onun sözlerine kulak kesildi.
"Bir ihtimal bana... Acıyor musun?"
"Hayır."
"O zaman ne diye yaygara çıkarıyorsun? Sanki daha önce hiç sertleşmemiş ortaokul çocuğu gibi?"
Başarısız. Bu noktada Jaeyoung'un saçmalıkları atlamak için yeterli zamanı yoktu. Sangwoo burnunu çekti. Eli battaniyenin altından çıktı ve bir mendil kaptı. Boynunu yeniden ortaya çıkardı ve sümkürdü.
"Bu zamana kadar cinsel isteklerimi kontrol altında tutarak yaşıyordum. Bu demek oluyor ki uyarıldığım zaman bile rahatsız hissetmemiştim. Bunun tek sebebi senin tuhaf olman sunbae."
"Ben tuhaf mıyım?"
"Çok seksi görünüyorsun... Eğer aklımdaki bütün düşünceleri eyleme dökebilseydim ömrüm boyunca hapsedilmem gerekirdi."
"..."
"Hayır, bu doğru değil? Senin ne hatan var ki sunbae? Güzel olmak suç değil. Sadece ben ahlâksız bir çöp parçasıyım. Neden beni bu hâle getirdin ki, neden? Her şey mahvoldu. Hepsi senin yüzünden sunbae."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEMANTIC ERROR NOVEL (BL) ~ TR ÇEVİRİ
RomanceBilgisayar Bilimleri öğrencisi Chu Sangwoo kararlı ve kurallara sıkıca bağlı kişiliğin somut bir örneğiydi. Sangwoo Sosyal Bilimler dersinin grup ödevi üzerinde çalışıyorlarken hiçbir çaba sarfetmeyen beleşçilerin ismini mantıklı olarak ödevden çıka...