"Geçen sene çıktığı kişiden ayrılalı biraz oldu. O kız çoktan Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu ama... çok güzel biri, iyi bir aileden geliyor ve tam bir dahi bu yüzden diğer kızlara bile bayağı havalı geliyor."
İstemediği kadar bilgi birbiri ardına geldi.
"Bu kadar şeyi nereden biliyorsun?"
"Sosyal medya hesaplarına balktım. Bir de arada bir dedikodular duyuyorum."
"Ne tür dedikodular?"
Jihye'nin ağzı yeniden hareket etmeye başladı. "Jang Jaeyoung 20 yaşındayken bir tane ajans ona aktör olmasını önerdi. Bir süre modellik yaptı. İlk yılında çıktığı kişi şu an ünlü bir şarkıcı." Bu bilgileri bilmesine gerek yoktu. Sangwoo fena-hikaye-dostum-biraz-daha-anlat tarzı bir ifade yapınca Jihye sustu.
"Onunla ilgilendiğimden değil ama arkadaşım Jaeyoung oppadan hoşlanıyor ve bana bunları anlatıp duruyor."
"Gerçekten mi? Neden onu seviyormuş ki?"
"Çünkü o yakışıklı."
Sangwoo bu yargıyı kabullendi.
"Ve sporda da iyi."
Kaykay sürmekte de iyiydi.
"Ve harika bir kişiliği var."
Sonunda Sangwoo'nun katılmadığı cümle duyuldu.
"Sence de öyle değil mi? Çok yakın olduğunuzdan bildiğini düşünüyorum."
"Hiç de bile yakın değiliz."
Bu günlerde şu deli piç, sadist ve pislik, iyi olarak damgalanmıştı. Aklında Jihye'nin tanımadığı Jaeyoung hakkında söyleyebileceği ağır kelimeler vardı sadece.
"Oh, doğru ya. Eskiden sinirlenip Jaeyoung oppa hakkında konuşmamamı söylerdin. Bu da ne?!"
Sangwoo bu tespiti duymamazlıktan geldi. Şansına o sırada profesör geldi.
return 0;
Ders bittikten sonra yemek zamanıydı.
"Oh, evet, çözümler işe yaradı mı? Ayırıcıyla kulak tıkacı yani." dedi Jihye Sangwoo kitaplarını ve kalemliğini çantasına koyduğu sırada.
"İşe yaramadı."
Ayırıcı yelpazeye dönmüştü, evde boş boş duran 7 kutu kahvesi vardı ve tıkaçları bir kere kullanıp onlara daha da dokunmamıştı.
"Üzgünüm."
Oysaki bu, diğer kişinin tuhaflığı yüzündendi yani Jihye'nin üzgün hissetmesi gereken bir şey değildi. Şimdi düşününce, bu öneriler karşılığında ona yemek sözü vermişti Sangwoo. Öneriler pek yardımcı olmasa da söz sözdü bu yüzden Sangwoo cüzdanından yemek kuponu çıkardı ve Jihye'nin masasına koydu. Jihye kupona baktı.
"Neden bana yemek kuponu veriyorsun?"
"Sana yemek ısmarlayacağımı söylemiştim."
"Ah, gerçekten mi? Kendin almalısın. Bu da ne?!"
"Yemek almak için bunu kullan."
Sangwoo sırt çantasını takarken ayağa kalktı ve Jihye kuponu Sangwoo'nun cebine koydu.
Sangwoo ona 23,500wonluk makarna aldığını hatırladı. Bunun üzerine Sangwoo o fiyatın yanından bile geçemeyecek kafeterya yemeğiyle Jihye'nin memnun olmayacağını düşündü.
"Pekâlâ. Başka bir zaman pizza ısmarlarım."
"Gerçekten mi? Sadece pizza ekmeği veya onun gibi bir şeyler değil, değil mi?"
'Nazik olduğunu sanıyordum ama tamamen şüpheci görünüyorsun; hatta bayağı şüphecisin.'
Restorana doğru yürürlerken biri arkasından Sangwoo'ya seslendi.
"Sangwoo."
Ona böyle seslenen sadece bir kişi vardı. Sangwoo hızlıca arkasına baktı. Tahmin ettiği kişi beklendiği gibi mont giyiyordu ve sanki biraz önce koşuyormuş gibi nefes nefeseydi.
"İşte buradasın. Buldum seni."
"Neden?"
"Ne demek neden? Benimle birlikte yemen gerekiyordu."
"Ben mi?"
Bu ona yeniydi. Jaeyoung onu başkasıyla karıştırmış olmalıydı ya da bir şeyleri yanlış hatırlıyordu. Sangwoo arkasını dönüp tekrar restorana doğru yola koyuldu ama bu kez yanında yürüyen Jihye mahsur kalmıştı.
"Ah, Fransızcacı."
"Wow... Tekrar karşılaştık, oppa. Merhaba."
"Demek öyle. Daha önce kendimizi tanıtmış mıydık?"
"Ben Ryu Jihye. Hehe. Ve çok ünlü olduğundan senin ismini çoktan biliyorum, oppa."
Sangwoo aralarındaki uzaklığı arttırmaya çalıştı ama onlar da hızlıca peşinden geliyorlardı bu yüzden bütün konuşmayı duydu.
"Sangwoo'yla çok iyi anlaşıyorsunuz, Jihye hoobae-nim. Geçen sefer restoranımıza da birlikte gelmiştiniz."
"Aslında o gün yeni tanışmıştık. Sangwoo oppa bana kutuları taşımama yardım edecek kadar nazikti bu yüzden... Öyle yapmak istememiştim ama kutuya çok fazla kitap koymuştum hâlbuki paketleme yaparken ağır şeyleri azar azar koymalı. Her şeyi bir kerede taşımak zorunda değildim ama öyle yapmaya çalıştım..."
Blahblahblahblahblah. Jihye konuşmayı kesmedi. Ayrıca Jaeyoung-Jihye-Jaeyoung-Jihye-Jaeyoung konuşması pinpon topu gibi gidip geliyordu. Restorandaki sıra her zamankinin aksine daha yavaş ilerliyordu.
"Hahahaha! Çok komiksin, oppa. Oh, doğru ya. Arkadaşım imzanı almak istiyordu. Bana bir tane verebilir misin?"
"Eyy, ünlü bile değilim ne imzası?"
Bir süre sonra Jaeyoung Jihye'yle konuşmaya başladı. Dışarıdan gören biri birbirlerini uzun zamandır tanıdıklarını düşünürdü. O, sırada dikilirken zaman geçiyordu ve onların bülbül gibi konuşmalarını dinliyordu ama sıra santim santim ilerliyordu. Tepsilerini aldıktan sonra restorana girdiler. Sangwoo Banquet noodle almak için başka sıraya girdi ve biraz sonra onlara katıldı. Sangwoo hevesle sadece bir sandalyesi boş olan masa arıyordu ama hiç bulamadı bu yüzden birlikte oturmak zorunda kaldılar.
![](https://img.wattpad.com/cover/274349715-288-k206822.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEMANTIC ERROR NOVEL (BL) ~ TR ÇEVİRİ
Roman d'amourBilgisayar Bilimleri öğrencisi Chu Sangwoo kararlı ve kurallara sıkıca bağlı kişiliğin somut bir örneğiydi. Sangwoo Sosyal Bilimler dersinin grup ödevi üzerinde çalışıyorlarken hiçbir çaba sarfetmeyen beleşçilerin ismini mantıklı olarak ödevden çıka...