Tık Tık Tık Tık Tık.
Jang Jaeyoung saat 32'den 33'e dönerken kapıya vurmaya devam ediyordu. Sangwoo bile planlanandan bir saniye bile sapmaması karşısında şaşkındı.
Sangwoo bir süre kapıya baktıktan sonra derin bir nefes aldı ve kapıya yaklaştı. Parmaklarını kapının koluna uzatıp kolu aşağı indirdikten sonra kapı sürgüsünün sesini takip eden mekanik bir ses daha duyuldu. Kapı aceleyle açıldı ve Jaeyoung içeri girdi. O kadar kuvvetliydi ki Sangwoo istemsizce geri çekilmek zorunda kaldı.
Kapı daha kapanmadan Jaeyoung ayakkabılarını kenara fırlatmış ve bunca zamandır elinde sıkıca tuttuğu kondomu yere atmıştı. Sağ elinde tuttuğu şarap şişesini (kırılmaz türden) ayakkabılığın kenarına bıraktı ve direk Sangwoo'nun üstüne atladı.
Bir saati cinsel isteğini zihin kontrolü ve meditasyon benzeri yöntemlerle azaltmaya çalışmış olan Sangwoo heyecanlıdan çok gergindi. Kendini tamamen hazırlamış olsa bile göğsünü sıkıca sarıp beline sarılan Jaeyoung'dan korktuğunu hissetti. O ana kadar pek umursamamıştı ama şimdi Jaeyoung'un kendinden hem daha uzun hem daha büyük olduğunun farkına vardı.
Jaeyoung Sangwoo'yu duvara itti ve dudaklarını her yerinde gezdirdi; dudaklarında, yanaklarında, burnunda, alnında, çenesinde... Jaeyoung aşırı dikkatli davranırken Sangwoo da gittikçe rahatsız hissediyordu. En azından ağzından taze dişmacunu kokusunu alması onu biraz da olsa rahatlattı.
Jaeyoung'un, alt dudağını sıkıştıran dudakları çenesine doğru yol aldı ve boynuna kaydı. Sangwoo yalama seslerini duyunca otomatik olarak yerine sindi. Bir ara elleri kıyafetinin altından girmişti. Elleri sırtında dolaşıp kendine daha çok çekiyor ve alt vücutlarını sıkıca birbirine bağlıyordu. Sangwoo kasıklarında deri olamayacak kadar sert bir şey hissettiği anda, kendisi de sertleşti. Ön sevişme denen evrensel usulü iyi biliyordu ve kendisi de birkaç kere yaşamıştı. Teorik çalışması da eksik değildi fakat o kadar gergin ve ürkekti ki tek bir parmağını bile oynatamadı.
"Hey."
"..."
"Gerçekten de denedin... bir erkekle... değil mi?"
Jaeyoung cevap vermeden boynunu yaladı. Dudaklarını çektikten sonra bir saniye içinde zaten göğsüne kadar yuvarlanmış olan tişört artık yok olmuştu. Sangwoo sinirli hissederken Jaeyoung şimdi ise dudaklarını örtmüştü. Önceki 9 dakika sürmüş ve belli ki bu yeterli gelmemişti. Onu öpmeye alışkındı artık ama ellerini nereye koyacağı hakkında kafası karışmıştı.
Öpüşme sırasında Sangwoo Jaeyoung'un, vücudunu gittikçe ileri doğru ittiğini düşündü. Bir ya da iki adım geri atmış olduğunu fark etti ve daha ne olduğunu anlamadan yatak tam arkasındaydı. Gözleri kapalı olan Jaeyoung Sangwoo'yu doğal bir şekilde sanki bir judo tekniğiymiş gibi yatağa itti. Sinmiş vücudu dümdüz bir şekilde düşmüş ve kafası da yastığa çarpmış, avizeyi görmesini sağlıyordu.
'Zamanı geldi.'
Vücudu endişeyle kaskatı kesildi. Sex dürtüsünü ve diğer her şeyi durdurmak istedi. Aydınlık ve parlak ışığın altında üstü çıkarıldığı için utanç içindeydi ama geri çekilmeye ikna olmadı.
'Buna 10 dakika kadar katlandıktan sonra biter sanırım.'
Sangwoo kendine buna benzer şeyler söyleyip gözlerini sıkıca kapattı. Sonra bunca zamandır vücudunu okşayan dokunuşu daha fazla hissedemediğini fark etti. Hafifçe yukarı baktığında Jaeyoung'un bakışlarıyla karşılaştı. Gözleri içtikleri günkü gibi hafifçe sersemlemişti.
"Neden bu kadar sakinsin? Bu öncekinden daha farklı."
"...Çünkü gerginim."
"Hazırlanmanı bitirdin mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEMANTIC ERROR NOVEL (BL) ~ TR ÇEVİRİ
RomanceBilgisayar Bilimleri öğrencisi Chu Sangwoo kararlı ve kurallara sıkıca bağlı kişiliğin somut bir örneğiydi. Sangwoo Sosyal Bilimler dersinin grup ödevi üzerinde çalışıyorlarken hiçbir çaba sarfetmeyen beleşçilerin ismini mantıklı olarak ödevden çıka...