Beş

21.3K 1.8K 396
                                    

"Anlat ulan, kimden emir alıyorsun? Kimin köpeğisin, şerefsiz!"

Sorgu odasında mahkumun ifadesini alan Fırat kükreyerek konuşunca Levent dinleme odasında sıçradı. Üç senedir onunla birlikte çalışsalarda, hala alışamamıştı onun bu sinirli haline.

Mahkum hiçbir tepki vermeden sessiz kalınca Fırat iyice delirdiğini hissetti. Tam adamın üzerine doğru yürürken bir mesaj sesi yankılandı sessiz odada.

Sinirli sinirli telefonunu çıkartıp gelen mesajı okudu. Gelen mesajın bir konum olduğunu görünce elleri otomatikman heyecan ve endişeyle titremeye başlamıştı. Kimin yolladığını biliyordu, yollayan kişinin adı yazmasa da anlamıştı işte.

Korkuyla sorgu odasından çıkarken Levent de dinleme odasından çıkmıştı anlamayarak. Koşarak çıkışa yönelen başkomiserinin nereye gittiğini çözmeye çalışıyordu.

"Başkomiserim, nereye!" Arkasından bağıran adamı umursamayarak koşa koşa arabasına bindi. Arabayı son sürat sürerken aynı anda torpidodan çıkardığı sireni arabanın üstüne taktı. Trafiği bekleyebileceği bir zaman değildi.

Eğer kurtarılmayı istemese ona konum atmazdı, bu yüzden ona güvenip yardım istediği için onu yüz üstü bırakmak istememişti.

Ne tür bir derdi vardı bilmiyordu ama derdine derman olmak için elinden geleni yapardı. Nedenini anlamasa da o çocuğa karşı ayrı bir ilgisi vardı, ona zarar geldiğini gördüğü anlarda saçma bir şekilde canı sıkılıyordu.

Yarım saatlik yolu tam tamına on dakikada gelmişti. Arabadan inince etrafına bir bakındı, kimseler yoktu ki burada? Boş bir araziydi.

Aniden uzaktan gelen acı dolu bir inleme sesi duyunca panikle oraya doğru koştu. Aradığı yer orasıydı.

Yaklaştıkça sesler daha daha anlaşır hale gelmişti.

"Ölecek lan."

"Gebersin."

"Oğlum bırak, bunun babası bizim yakamızı bırakmaz."

"Şikayet edecek göt yok bu ibnede."

Öfkeden gözü dönmüş Fırat kırmızı görmüş boğa gibiydi. Adamlardan biri Emir'in sarı saçlarından kavramış onun kafasını sabit tutarken diğerleri onun pürüzsüz suratına yumruk atıyorlardı.

Son yumrukla yere düştü Emir, diğerleri de bunu fırsat bilip aynı anda karnına ve beline tekme atmaya başladılar.

Bütün bunlar iki saniyede gerçekleşirken Fırat sonunda tepki verebilmişti.

"Ulan!" Adeta uçarak olaya müdahale etti. Onlar neye uğradığını şaşırırken Fırat Gökhan'la Serhat'ın saçlarından koparırca tutarak arkaya doğru çekti. "Öldünüz oğlum siz."

"Sen kimsin lan?" Fırat tuttuğu saçları savurarak bırakıp Sarp'ın sorusunu güzel bir şekilde cevaplamak için yumruğunu suratına geçirdi. Saçlarının dibi sızlayan iki çocuk acıdan inliyordu arkada.

"Utanmıyorsunuz değil mi," diye bağırdı daha dokunmadığı Berk'in yakasına yapışıp. "Ulan çocuğu dört kişi sıkıştırmışsınız, yapılır mı lan bu!"

Berk'e kafasını geçirdiğinde diğer üçü bir olmuş aynı anda Fıratın üzerine yürümüşlerdi ama Fırat hepsine teker teker tekme atarak yere kapaklanmalarını sağlamıştı.

"Herifin silahı var lan," diye bağıran Gökhan ayağa kalktığı gibi koşarak kaçarken diğerleri de şok içerisinde onu takip etmişti. Kimse Fırat'ın nereden çıktığını anlamamıştı.

"Şerefsizler, sormaz mıyım ben size bunun hesabını?" Hem kendi kendine konuşuyor, hem de doğrulmaya çalışan Emir'in yanına gidiyordu. Dudağının ve burnunun kanadığını görünce acıyla yüzünü buruşturdu. Bu çocuğun canı neydi de dört kişi aynı anda öldüresiye dövüyorlardı?

Zorlandığını görünce kucağına alıp duvar kenarına götürdü onu. Sırtını duvara yaslamasını sağlayarak oturttu.

Sessiz sessiz ağlayan çocuğun sarı saçlarını arkaya doğru taradı. Gözyaşları yüzünden saçları yüzüne yapışmıştı çünkü.

"Geldin.. Kurtardın.. beni."

Zar zor çıkmıştı sesi, konuşmakta gerçekte zorlanıyordu. Her yeri çok ağrıyordu ve konuşmaya bile mecali yoktu.

Onun bu halini görünce hala saçlarının arasında duran elini kıpırdatarak usul usul okşadı saçlarını.

"Şş, yorma kendini." Saçlarındaki elini ıslanmış yanağına indirerek tüy kadar hafif bir dokunuşla ıslaklığı sildi. Sildiği halde okşamaya devam etti bir süre, tutamıyordu kendini. "Çok acıyor, değil mi?"

Ne kafasını sallamaya, ne de konuşarak onaylamaya gücü olmadığı için kısık gözlerini yumarak onayladı onu. Sıkıntıyla iç çekti Fırat, çocuğun tertemiz yüzünü ne hale getirmişlerdi.

Onu yine kucağına alarak arabasına bindirdi ve kemerini özenle bağladı. Önce yaraları için pansuman yapılması gerektiği için ilk durak hastaneydi.

Şoför koltuğuna oturunca tıpkı robot gibi oturan sarışına sıkıntıyla baktı. Baktıkça içi sıkılıyordu sanki.

Kafasını onaylamazca sallayarak motoru çalıştırdı ve en yakın hastaneye sürdü.

Bir hemşire Emir'in yüzündeki yaralarını temizlerken Fırat sessizce yanında bekledi. Bir ara Emir acıdan dolayı kısık sesle inlediğinde Fırat dayanamayarak cam kenarına geçti ve camı açarak derin bir nefes aldı. Bunalıyordu, sanki duvarlar üstüne üstüne geliyordu.

"Kazağını çıkart, karnındakilere bakalım bir de." Hemşirenin sakin sesini duyunca Fırat sedyenin üzerinde zor dik duran çocuğun yanına ilerledi. Her yeri ağrıyordu çocuğun, kazağını nasıl çıkartsın?

Kazağını çıkartması için Emir'e yardımcı olurken Emir zorlukla kollarını havaya kaldırdı. Kazağını sedyenin üzerine bırakarak çıplak kalan üstüne göz gezdirdi.

"Siktir," diye mırıldandı istemsizce. Her yeri mosmordu.

"Fenaymış.." Karnındaki ve belindeki morluklara yağ gibi bir şey sürdü hemşire. Çekmecelerin birinden çıkardığı krem kutusunu Fırat'a uzatıp ayağa kalktı. "Bunu sabah akşam sürerseniz hem acısı azalır, hem de morluk çabuk geçer."

Emir kendini daha iyi hissettiği için bu sefer kendi ayağa kalktı. Fırat'ın kolundan tutunarak zıplaya zıplaya çıktılar hastaneden. Hala acısı vardı, ama en azından güçsüz hissetmiyordu artık kendini. Biraz kendine gelmişti.

"Ailene haber verdin mi?" Emir olumsuzca kafa sallayınca iç çekerek imalı imalı baktı ona. "Geçen seferki gibi ortalığı ayağa kaldırmalarını istemiyorsan mesaj at. Zaten ifade aldıktan sonra bırakırım seni evine."

"Ne? Saçmalama." Anında itiraz etti Emir, hayatta ailesine bunu söyleyemezdi. Onları yeterince üzmüştü zaten, bir de şimdi bunu öğrenirlerse yine başlarına dert açacaktı.

Sarpların Fırattan korktukları belliydi zaten, bir daha cesaret edeceklerini sanmıyordu ama olur da bu olay tekrar yaşanırsa o zaman söyleyebilirdi onlara. Boşu boşuna ortalığı ayağa kaldırmaya gerek yoktu.

"Ne demek saçmalama?"

"Kimseyi şikayet etmeyeceğim," dedi net bir şekilde. Hazır Sarp'ların gözleri korkmuşken karşılık vermek istemiyordu. "Arkadaşımda kalırım bu gece, yarın için zaten raporum var."

"Kimseyi şikayet etmeyeceksin?" Tıpkı tehdit edermiş gibi kaşlarını havalandırarak söylediğini tekrarlayınca Emir farkında olmadan sertçe yutkundu. "Madem bu gece evinde kalmayacaksın ve kimseyi şikayet etmek istemiyorsun, o zaman bana olan biteni detaylı bir şekilde anlatmak için koca bir gece bizi bekliyor. Aksi taktirde ben işimi yaparım ve ailene durumu izah etmek zorunda kalırsın."

BIRAKMA BENİ -BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin