On dört

17.7K 1.4K 168
                                    

"Başkomiserim, Fuat Karakan dışarda olay çıkarmış oğlumu görmek istiyorum diye. Aslında prosedür gereği görüşmeleri yasak ama ben yine de size bir sorayım dedim. Belki uygun görürsünüz.."

"O soktuğun lafı anlamadım sanma Alpay, dua et sana haddini bildirmek için vaktim yok," diye mırıldandı Fırat önündeki ifade dosyasını incelemeye devam ederken. "Bırakın görüşsün oğluyla, henüz o çocuk bir suçlu değil. Sadece şüpheli."

Alpay kafasını sallayıp odadan çıkınca oflayarak arkasına yaslandı Fırat.

Şevvalin ifadesinden de bir şey çıkmamıştı. Dediğine göre, kadın yıllar önce üvey abisiyle yasak bir ilişki yaşamıştı. Şimdi de eski fotoğrafları kocasına göstermekle tehdit etmişti mesajları atan kişi.

Kocasının öğrenmesini istemediği için tehdit eden kişiye istediği parayı götürmek için o gün otoparka gitmişti. Ancak adamın maskeli olduğunu görünce kim olduğunu öğrenmek isteyip onu zorlamıştı. Şevval da yüzünü görmek isteyince maskeli adam panikleyip cebinden çıkarttığı makası omzuna saplamış ve parayı alarak kaçmıştı.

Hem, kim cebinde makasla gezerdi ki zaten? Bu da ayrı mi cevapsız soruydu.

Şevvalin ifadesi Emir'i suçlamaya yetmezdi belki ama aklamaya da yetmezdi.

Mekanın olduğu sokak ıssız bir yer olduğu için kamera falan hiç bir şey yoktu, orada olduğunu hayatta ispatlayamazdı yani. Saplanmış makastan da hiç bir parmak izi bulunmamıştı zaten, burdan da bir şey çıkmamıştı yani.

Cebinde taşıdığı sigara paketini de bitirdiği için çekmeceyi açıp ikinciyi çıkarttı. Sıkıntılı olduğu zamanlarda sigarayı çok içerdi. İçinden bir dal sigara çıkartıp yakarken camı açarak dumanın dışarı çıkmasını sağladı.

Acaba ne kaçırıyorum diye düşünürken içine çektiği dumanı dışarıya üfledi.

Eğer Sarp gerçekten telefonu Emir'in cebine koyduysa, Emir onun orada olduğundan habersiz o ceketi giyip okula gelmiş olabilirdi, ve Emir ceketini sınıfta bırakıp gittiğinde birisi o telefonu o cepten almış olmalıydı.

İşte, o telefonu çalan kişi atmıştı o tehdit mesajlarını.

Cep telefonu masanın üzerinde titremeye başlayınca sigarasını söndürüp uzanarak telefonu eline aldı.

"Efendim abla," diye konuştu keyifsiz bir ses tonuyla.

"Ablacım, benim bacağıma sürmem gereken kremi almayı unutmuşuz, sana zahmet alıp gelsen?" Fırat arabasının anahtarını alıp odasından çıkarken ablası Ela hala konuşmaya devam ediyordu. "Kusura bakma, Kemal hala Ankarada olduğu için ikide bir seni aramak zorunda kalıyorum."

"Saçmalama abla, beni aramayacaksın da kimi arayacaksın. Yirmi dakikaya gelmiş olurum, gelmişken kremini de sürüp öyle giderim."

Ela teşekkür edip telefonu kapatınca Fırat çıkmadan önce Emir'i görmek için babasıyla görüştüğü odaya doğru ilerledi. Dinleme odasından bakıp gidecekti, ona görünmeden. İyi olduğunu görmek istiyordu sadece.

Dinleme odasına girip kapıyı kapatırken Emir'in babasına sarılarak ağladığını görünce sıkıntıyla nefes aldı. Babasının da gözleri dolmuş, ağlamamak için kendini tuttuğu belliydi.

"Baba ben çıkmak istiyorum artık, burası çok soğuk. Hem ben korkuyorum burada, karanlık hep."

"Bebeğim.." diye fısıldadı farkında olmadan Fırat.

Emir'in isyanı, nefesinin daralmasına sebep olmuştu. Şu birkaç haftada yaşamadığı felaket kalmamıştı çocuğun. Her şey üst üste gelmişti.

Kim bilir annesi ne haldeydi, duyduğuna göre polislere kapıyı annesi açmıştı çünkü. Duyduğunda kim bilir ne kadar şok olmuştu.

İlk önce dinleme odasından, sonra da karakoldan çıkıp arabasına bindi ve ablasının istediği kremi eczaneden almak üzere yola çıktı.

Tamam, Emir'i kurtarmak önceliği olabilirdi ama ablasının yardım isteğini de geri çevirecek değildi ya. En büyük çocuğu on üç yaşındaydı zaten, kocası da vasiyet davası için Ankaraya gitmek zorunda kalmıştı bir süreliğine.

Şimdi de kendisi bacağını incittiği için Fırattan yardım istiyordu tabiki. Ondan başka kimsesi yoktu.

Kremi alıp ablasının evine geldikten sonra tıpkı söz verdiği gibi kremini sürmesine yardımcı olmuştu. Şimdi de ablasının zoruyla, gitmeden önce bir bardak kahve bari içmesi için zorlandığından dolayı, kahve içiyordu.

'Çocuk orada korkudan tir tir titresin, sen burada keyifli keyifli kahveni iç. Aferin sana' diyen iç sesiyle iştahı kalmadığı için hala dolu olan bardağı tekrar masaya koydu. O kahveyi içmeyecekti.

"Bizim komşuya geçen hafta hırsız girmiş, biliyor musun?" Ablası her şeyden habersiz keyifsiz kardeşinin keyfini yerine getirmek için konu açıp duruyordu.

"Hm, öyle mi?" diye sordu umursamazca. "Polisi aramış mı?"

"Yoo," dedi gayet doğal bir şekilde. "Kameradan görmüş zaten kimin yaptığını, eski karısı girmiş altınlarını almak için."

Altınlar ona aitse neden hırsız gibi giriyordu ki? Çok saçmaydı.

Yine de şu an sanki tek derdi buymuş gibi buna da kafa yoramayacaktı.

"Güvenlik kamerası şart zaten, her eve lazım," dedi ne diyeceğini bilemeyerek. Ela 'cık'layarak kahvesinden bir yudum aldı.

"Yok be, ne güvenlik kamerası? Adam son model araba aldı geçenlerde, ne olur ne olmaz diye kıymetli arabasının içine kamera taktırmıştı. Etrafı çektiği için eve gireni de çekmiş. Teknoloji ne kadar ilerledi, değil mi?"

Son model araba.. Kamera mı?

Tabi ya, bunu daha önce nasıl düşünememişti?

Emir'in arabası en son modeldi, yani kamerası kendiliğinden vardı zaten. Birkaç kez dikkatini çekmişti zaten bu kamera.

Mekana gittiği anı da, döndüğü anı da çekmiş olmalıydı. En azından o gece okula hiç gitmediğini kanıtlayabilirdi ve bu bilgi onu aklamaya yeterdi.

O kadın hangi sebeple kendine ait altınları almak için hırsız gibi girmişti eve bilmiyordu ama, iyi ki de girmişti. Emir özgürlüğünü o kadına borçluydu.

BIRAKMA BENİ -BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin