70. Bölüm

118 17 0
                                    

Tyler, ağır adımlarla Hülagü'ye yaklaştı ve flaş belleği Hülagü'den oluk oluk kan akarken üzerine bıraktı ve tekrar sırıttı.

"Yaşayabilirsen flaş belleğin içindekilere bakarsın."

Hülagü, "bundan emin olabilirsin." diyerek Tyler'ın üzerine atıldı.

Tyler, hiç beklemediği anda gelen bu hamle sonucu yere kapaklandı. Hülagü üzerindeydi.

"Sen nasıl..."

Hülagü, sırıtarak "çelik yelek sayesinde." dedi ve Tyler'ı boyun kilidine aldı ama konuşabileceği kadar serbest bıraktı.

"Senden kanlar aktığını gördüm ama."

Hülagü, "kan torbaları." diye açıkladı ve kelepçesini belinden çıkarmıştı ki bir dirsek darbesi yedi. Nefes nefese kaldı. 

Tyler, Hülagü'nün kapanından kurtulur kurtulmaz düşen tabancasını almaya davrandı ama Hülagü, sandalyeleri art arda ona fırlattı.

İkisi de aynı anda ayağa kalktılar ve yumruk yumruğa geldiler.

Bedenin kontrolü artık Tyler'da değil Dövüşçüdeydi. Hülagü bunu anlamıştı. Binaenaleyh, sandalyelerin üzerine çıktı ve Dövüşçüye karşı ufak da olsa bir üstünlük sağladı.

Dövüşçü, sandalyelerin birisini aldı ve Hülagü'ye savurup onu yere yıktı. Böylelikle avantaj kaybolmuştu. 

Dövüşçü, Hülagü'ye doğru koşup üzerine çıktı. Yumrukları art arda yüzüne indirdi.

Hülagü'nün ağzı burnu kan içinde kalmıştı. Birkaç darbe daha alsa durumu kötüye gidebilirdi ama Hülagü dayanıklıydı. Dövüşçüyü ayaklarıyla üzerinden attı ve hızla ayağa kalktı.

Bu sırada Dövüşçü de kalktı. Önündeki sandalyeyi Hülagü'ye doğru fırlattı ve tabancaya doğru koştu. Tabancayı aldı, Hülagü'ye doğrulttu.

"Bir adım da yaklaşırsan öldürürüm seni."

Dövüşçü, dediğini yapacaktı ki toplantı salonuna giren bir kişi onun dikkatini dağıttı.

Hülagü, Erol'u görünce sırıttı ama sırıtışı çabuk söndü. Zira bir hançer, sırtından saplanmıştı. Erol'a. İçlerinden birisi çıkmış, yine onlara ihanet etmişti. 

Erol, başını arkaya çevirdi ve Hasan müdürü gördü. "En büyük hain sendin." diye hırladı ama onun boğazına sarılacak ne hâli ne vakti vardı. Göğsünden ve sırtından kanlar akıyordu. Hasan'ın elindeki eski bir hançer onun eceli oluyordu. Erol, hançerden sonra saplanan iki kurşunla ve ardından hançerin bedeninden çıkarılmasıyla yere yığıldı. Göğsünü Hülagü için ve aynı zamanda halkı için siper etmişti. 

Hülagü, Erol'un vurulmasıyla olduğu yerde kalakalmıştı fakat Dövüşçü'nün dikkatinin dağıldığını fark etti. Ona doğru koştu ve üzerine atladı. Büyük bir boğuşma sonrasında elinden kapmaya çalıştığı tabancadan tek bir kurşun çıktı.

Kurşun, namludan çıkar çıkmaz Dövüşçüyü buldu ve kalbine girip, kalbini deldi. 

Hülagü, başını hızlı bir şekilde Dövüşçüden Hasan'a doğru çevirdi ve eline bir altıpatlar aldığını gördü. Tabancayı doğrultmak için artık çok geçti.

"Tabancanı yere at ve yerdeki flaş belleği bana ver Hülagü! Dediklerimi yap ki sana ya da Dokuz'a bir zarar gelmesin."

Hülagü, başka çaresinin olmadığını çok iyi biliyordu. Binaenaleyh, tabancasını yere attı ve flaş belleği alırken "bu flaş bellek niye bu kadar önemli?" diye sordu. Soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu ama yapamıyordu. Erol yerde yatarken, Dokuz sandalyeye bağlıyken bunu yapamıyordu. Gözleri dolu doluydu. Öfkeden ve acından ötürü neredeyse ağlamak üzereydi. 

"Tyler her şeyi açıkladı. Hepsi de o flaş bellekte. Şimdi, haydi ver artık şunu! Daha bunu istihbaratçılara verip yurt dışına kaçmam lazım."

Hülagü, flaş belleği Hasan'a doğru uzattı. Aynı zamanda göz ucuyla Dokuz'a baktı. Hasan'ın Dokuz'u vurmasına engel olmak için açıyı kapattı ve flaş belleği ondan sonra teslim etti.

"Şimdi ikinizin de ölme vakti geldi. Yaşarsanız benim bittiğim gündür."

Hülagü, güldü ve "nereye kaçabileceğini düşünüyorsun?" diye sordu.

Hasan, dudak büktü ve "bilmem." dedi.

"Nereye olursa kaçacağım artık. Yapacak bir şey yok."

"Kaçamayıp hapislerde çürüyeceğini çok iyi biliyorsun. Adaletten kaçamazsın. Türkiye Cumhuriyeti'nin adaleti yetmese bile Tanrının adaleti bunun için yeterli olacaktır." 

Hasan, güldü ve ardından parmağını tetiğe yaklaştırdı ve "sana bir iyilik yapacağım." dedi. Hülagü'nün sözlerini duymazlıktan geliyordu.

"İlk önce seni öldüreceğim. Böylelikle sevdiğinin ölümünü görmeyeceksin, üzülmeyeceksin."

Hülagü, sinirli bir alaycılıkla "içim çok rahatladı." dedi ve Hasan'ın arkasına baktı. Binaenaleyh, sırıtmaya başladı ve sırıtması yüzüne iyice yayıldı.

Cengizhan, tabancasının namlusunu Hasan'ın başına dayadı.

"At lan silahını orospu çocuğu!"

Hasan, başını arkaya çevirmek istedi ama çeviremedi. "Ben senin müdürünüm." diye hırladı.

"Asıl sen silahını indir."

"Sen bir hainsin. Amirime silahını doğrultmuşsun. At silahını yoksa beynini parçalarım."

Hasan, hiçbir çıkış noktası kalmadığını fark etti ve Cengizhan "üçten geriye sayıyorum." dedikten sonra "tamam." diye bağırdı. Tabancasını yere bıraktı.

Hülagü, Hasan'a büyük bir öfkeyle baktı ve "flaş belleği bana at!" dedi. Hasan isteğini yerine getirerek flaş belleği atınca onu aldı ve ardından tabancasını da yerden aldı. Sahneye çıktı ve Dokuz'un bileklerindeki ipleri çözdü. Ağzındaki bandı çıkardı ve Dokuz'un ayağa kalkmasıyla sımsıkı sarıldı. Ağladığını görünce parmaklarıyla yanaklarındaki göz yaşlarını sildi. Alnına bir öpücük kondurdu.

"Ağlama artık. Bak! Kurtulduk."

Dokuz, gülümseyerek "biliyorum." dedi. Hülagü'ye daha da sıkı sarıldı.

"Bu yüzden ben de sevinçten ağlıyorum zaten."

Hülagü, gülümsedi ve Dokuz'un saçlarını okşayarak "iki türlü de ağlamana dayanamam." dedi.

Dokuz, başını salladı ve "ben iyiyim." dedi. Korkmuştu, psikolojisi çok kötüydü ama Hülagü'ye hiçbir şeyi belli etmek istemiyordu. Bir polis kızı ve bir polisin müstakbel karısı olarak korktuğunu göstermemeliydi.

Hülagü, gülümseyerek Dokuz'a baktı ve ardından Hasan'a döndü. Onu görünce de tekrar bir öfkelendi. Kaşlarını çattı, dişlerini ve yumruklarını sıktı. Yumruğu tam burnunun üzerine geçirdi ve onu yere yıktı. Üzerine çıkarak yüzüne art arda yumruklar indirdi. Hasan'ın bilinci kapanmaya yüz tutmuşken ve yüzü darmadağın olmuşken tabancasının namlusunu ağzına soktu ve kameraların olmadığından emin olduktan sonra tetiğe bastı. Ayağa kalktı ve Hasan'a büyük bir iğrenme ve öfke ile baktı. Tabancayı üzerine fırlatıp Erol'a yöneldi. Yorgun ve üzgün bir şekilde başucunda diz çöktü ve nefes almadığını bile bile bir umut diye nabzını kontrol etti. Sadece bedeninde nefes kalmadığını teyit etmiş oldu. Göz kapaklarını kapattı ve gözlerinden yaşlar akarken "affet beni kardeşim." dedi.

"Seni kurtaramadım. Yeteri kadar iyi bir cinayetçi olabilseydim seni kurtarabilirdim. Beni kurtarmaya çalışırken kendi canından oldun. Beyza'ndan oldun. O bana emanet. Ona çok iyi bakacağım. Sen hiç merak etme! Umarım öteki dünyada bana hakkını helal edersin. Benim hakkım sana sonuna kadar helaldir."

Bölüm Sonu

Ölüm Fotoğrafı Koleksiyoncusu (+18) (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin