Loki ablasıyla konuştuktan sonra odasına çıkıp yatağa uzanmış dalgın dalgın karnını okşuyordu. Thor'un bir parçasını içinde taşıdığını öğrendiğinde çok mutlu olmuştu ama aynı zamanda içinde büyük bir korku belirmişti. Biliyordu ki Thor bunu öğrendiğinde savaşa katılmasına izin vermeyecekti. Kan dökülecek o savaş alanında yanında olup arkasını kollayamayacaktı. Pek haksız da sayılmacaktı. Bebeğin hayatını tehlikeye atamazdı."Bir mucize gibi hayatımıza girdin bebeğim. Dilerim ki herşeyin yaratıcısı olan Tanrı bizim için bir mucize daha gerçekleştirsin. Bu savaşı kaybetmeyelim..."
"Loki... Sen... hamile misin?"
Sevdiği adama ait olan sesi duyduğu anda hızla yerinden kalktı. Thor'un eli henüz kapatamadığı kapıda kala kalmıştı ve şaşkın bakışlarını Loki'den ayıramamıştı.
Loki yanına varınca elini tutup kendine doğru çekmişti. Sıkıca beline sarılıp başını onun omzuna koymuştu. Bu şekilde öğrenmesini istemezdi ama olan olmuştu.
"Evet Thor. Baba oluyoruz. Ya da sen baba, ben anne oluyorum. Emin ol ben bile hangisi olacağımı anlayamadım."
Thor şaşkınlığını üzerinden atıp mutlulukla gülümsedi. Baba oluyordu! Baba!
"Küçüğüm, bu savaş arifesinde alabileceğim en mükemmel haberdi. Çok mutluyum. Ayrıca kafan karışmasın. Bence hem anne hem de ikinci baba oluyorsun."
Loki kahkaha attı. "Çocuğumuz da öyle düşünecek mi sence? Asıl onun kafası karışacak."
Thor onu kucağına alıp bacaklarını kendi beline doğru sarmasını sağladı. "Zeki bir çocuk olacak. Ne olduğunu bilecek, hatta hissedecek. O konuda endişen olmasın sevgilim."
Loki kollarını onun boynuna doladı ve yüzünü yüzüne yaklaştırdı. "Bundan eminim. Bu savaşa katılamayacağım anlamına geliyor."
Onun dudaklarına bir öpücük kondurmuş olan Thor gülümsedi. "Bu konuda bilinçli olmana sevindim sevgili eşim. Endişen olmasın. Savaşı bitirip zafer kazanarak geri döneceğiz."
"Sakın! Sakın öleyim deme!"
Thor onun dudaklarına sıkı bir öpücük daha kondurup parlayan mavileriyle ona baktı. "Söz veriyorum. Sizin için geri döneceğim."
Loki onun dudaklarına yapıştığında çabuk bitmeyecek bir öpücük başlattı. Bütün hayatı buna bağlıymışçasına onun nefesini içine çekti. Savaş bitip o geri gelene kadar aldığı her bir nefes kalbine iğne gibi batacaktı. Katlanması çok zor olacaktı.
***
Savaşın olacağı gün...
Yaşayan tüm ejderhalar, onların müttefiki olan cadılar ve büyücüler yapılan hazırlıklardan sonra avcıların karargâhı olarak tespit edilen yere giderken sihirle yaptıkları yağmur bulutları arkasınaa saklanarak yolculuk etmişti. Mümkün olduğunca göz önünde bulunmayacaklardı ki bu sayede düşmanı hazırlıksız yakalayabilsinler. Tıpkı onların doğaüstü canlılara yaptığı gibi avlayacaklardı.
Tony kırmızı ejderha formunda uçarken üzerinde Steve'i taşımaktaydı. Bunu yapmalarının sebebi savaşta asıl önemli rolü onun oynayacağını bildikleri içindi. Avcıların onun yanlarında olduğunu bilmemesi gerekiyordu.
Elbette bu Steve'i biraz rahatsız etmişti. Ejder-avcı melezi olduğu için bir ejderhaya binmek zaten tuhaftı. Ama bir de bu kişi ruh eşi Tony olunca daha da tuhaflaşmıştı.
Avuç içini onun sert, kırmızı pullarına sürterken yüzüne oturan gülümsemeyi silemedi. Hayatının ve ruhunun sonsuz aşkına bu kadar yakın bir şekilde savaşa giderken bile içi mutlulukla dolup taşmıştı ve hissettiklerine engel olamıyordu.
"Steve... Aklından geçeni görüyorum ve bu beni azdırıyor. Savaşa giderken yapma bunu. Dikkatim dağılıyor, bebeğim benim."
Zihninin içinde duyduğu tanıdık sesle yüzündeki gülümseme dondu. Utançtan bütün vücudu sanki alev aldı. Ruh eşlerinin birbirlerine zihnen bağlanabildiği bilgisini tamamen unutmuştu. Ve Tony'i hayatına kabul ettiğinde buna da izin vermiş olduğunu düşünemedi.
"Tony sus ve sadece düz uç."
"Ben yamuk mu uçuyorum? Aşkolsun sevdiğim, gönlümün kralı."
Kendini tutmaya çalışsa da hafifçe kıkırdamaktan kendini alamadı.
"Ne kadar güzel gülüyorsun hayatımın tek anlamı. Şu savaş bir bitsin kutlama boyunca seninle birlikte tüm vaktimi yatakta geçireceğim. Yılların özleminin ağzına sıça sıça sevişeceğiz.."
"Tony diline dikkat et. Ve ayrıca önümüzdeki savaşa odaklan. Sonrasını o zaman gelince düşünürüz."
"Peki, yıldızları gözlerine hapseden sevgilim."
Steve yeniden gülümsedi. Ama birden içine dolan korkutucu his içindeki tüm duyguları sildi. Gözleri önünde bir görüntü belirmişti ve bu savaşın seyrini tamamen değiştirecekti.
***
Loki, koskoca evde sadece Jarvis ile kalmıştı. Pencereden dışarıya bakarken içten içe tüm duaları okuyor ve hiç birine bir şey olmamasını diliyordu.
Salonun ortasında birden bire beliren ihtiyar büyücü, Jarvis'in saldırıya hazır olmasına sebep olurken onu gören Loki şaşkınlığından kurtulup ayağa kalktı. "Büyücü, bir sorun mu var?"
"Sorun yok ama uzaktan sihrinle hayalet ejderhaya yardımcı olman gerek. Savaşı daha az kan dökerek bitirmenin yolunu sonunda buldu."
Bu haber mükemmeldi. Kan dökülmesini o da istemiyordu. "Ne yapmalıyım? Sadece bunu söyle."
"Önce kabul ettiğin gücü dışarıya sal. Sana hayat vereni, birleştiğin kişiliği."
Mavi tenli, kırmızı gözlü hâli aklına geldi. Avcılar yüzünden neredeyse öleceği zaman taş sayesinde kurtulduğu o form... Ne olacağını bilmiyordu ama yardımı dokunacaksa tereddüt dahi etmezdi.
***
Evet, geliyor gelmekte olan...
🔥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DANCE WİTH THE DRAGON - (THORKİ)
Fanfictionİnsanları kandırmayı ne kadar sevse de onların davranışlarından sıkılan Loki kaldığı kasabayı terk eder. Sadece sahip olduğu, asla vazgeçemediği atı ile yola çıkan Loki hava karardığında ve sağanak bir yağmura yakalandığında ilerlemekte olduğu orman...