Hira homurdanıp gözlerini yavaş yavaş açarken Yamaç'ın siyah gözleriyle karşı kaşıya kaldı. Başını kaldırmadan gözlerini kırpıştırıp ovmaya başladığında Yamaç hala şakağına yasladığı elini çekmeden onu izliyordu. Hira bedenini de esnettikten sonra Yamaç'ın yaptığı gibi dirseğini koltuğun başına koyup elini de yanağına yaslayarak yeni uyanmış sesiyle "Ne zamandır beni izliyorsun?" diye sordu.
Yamaç burnundan derin bir nefes aldıktan sonra tam belli olmayan bir tebessümü yüzüne yerleştirip "Uyuya kaldığından beri." dedi.
Hira alt dudağını bükerek başını olumsuzca salladı.
"Hayır, ben uyuya kalmadım."
Yamaç yüzündeki tebessümü büyütürken söylemek için hazırladığı cümleleri beden diline yansıtarak konuştu.
"Bak sen, gözleri yavaş yavaş düşerken kafası böyle yaslandığı yerden aşağı aşağı kayan dudağını büzüp uyumamak için gözlerini ovmasına rağmen uyuya kalan sen değil miydin yani." Kurduğu her bir cümleyi taklit ederek dışarı vurmuştu.
Hira Yamaç'ın kendisini taklit etmesine karşı kaşlarını çatıp gözlerini kısarak yüzünü ekşittikten sonra eski haline getirip "O zaman sen bütün gece uyumadın." dedi.
Yamaç elini şakağından çekip omuzlarını oynatırken başını olumluca salladı. Hira bu cevaptan memnun olmamıştı. Memnuniyetsizliği yüzüne yansıdığında Yamaç tebessüm ederek elini kaldırıp Hira'nın yüzündeki saçları çektikten sonra avucunu yüzüne koyup "Sorun yok güzelim." dedi.
Hira yüzündeki memnuniyetsizliği tam olarak olmasa da temizledikten sonra sehpanın üzerindeki telefonuna uzanıp saate bakmak için açtı. Sekizi çoktan geçtiğini görünce gözleri istemsizce büyüdü, dün bütün gün anneannesinden uzaktı bir de bu sabaha kahvaltı da olmazsa onun kırılabileceğini düşünüp telefonunu eline alarak bacaklarını koltuktan indirdi.
"Nereye?"
Kendisine yönlendirilen soruyu koltuğun üstündeki ceketini giyip ayağa kalkarken yanıtladı.
"Eve gitsem iyi olur, dün evde değildim zaten. Anneannem ayrı kalmayı fazla sevmez de."
Yamaç tebessüm edip tek kaşını kaldırdıktan sonra Hira gibi ayaklanarak kendi telefonunu alırken "Bekle sen, üzerimi değiştirip geliyim ben bırakırım." diyerek Hira'nın onay vermesini beklemeden odasına çıkmak için merdivenlere yöneldi.
Hira arkasından şaşkınlıkla kaşlarını istemsizce kaldırıp dudaklarını birbirine bastırarak içinden "Peki." diye geçirip Yamaç'ın kitaplığına doğru yöneldi.
En az bine yakın kitap bulunan rafın üzerinde parmaklarını gezdirirken içinden bir şarkı mırıldanıp bittiğinde parmağının üzerinde duran kitabı raftan çekip aldı.
"Friedrich Nietzsche İnsanca, Pek İnsanca" Kitabın ismini tebessüm ederek fısıltıyla okuyup elinde döndürürken merdivenlerden inen Yamaç'ın sesiyle başını o yöne doğru kaldırdı Hira.
"Gidelim."
Kitabı yerine geri koyup çıkış kapısına doğru yöneldi. Yamaç portmanto da asılı olan ceketlerinden birini üzerine geçirdikten sonra yanına gelen Hira'nın elini tutarak kapıyı açtı ve adımlarını dışarıya atmaya başladı.
Hira şaşırmıştı, Yamaç'ın elini tutmasını beklemiyordu. Evet dün geceden sonra artık bir ilişkiye başladıkları ortadaydı bunun adının illa sesli bir şekilde söylenmesine gerek yoktu ama Yamaç Barlas onu dün geceden beri defalarca kez şaşırtmıştı; getirdiği kahveyle, çocukluğunun en derin acılarından bahsetmesiyle, parlayan gözleriyle tebessüm etmesiyle, bütün gece uyumadan kendisini izlemesiyle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAZGI:SIR PERDESİ
General Fiction... Hira hızla ona döndü ve iki eliyle Yamaç'ın göğsüne bastırıp iterken "Defol git!" diye bağırıp kolunu kurtardı, sesinde nefret vardı, saf bir nefret. Yamaç onu sert bir şekilde tutmadığı için geriye doğru sendelerken pişmanlık dolu bakışlarla a...