Yaşananların ardından tam olarak üç gün geçmişti. Hira ve okuldaki herkes için sakin ve neredeyse normal sayılabilecek olan üç gün. Neva sessizliğe bürünmüştü, sadece sessizlik değil tepkisizliğe de. Bu insanları şaşırtan bir durumdu; özellikle de Neva'nın kinini ve öfkesini zapt edebilmiş olması. Hira'nın düşünceleri ise Neva'da takılı kalmamıştı, ondan gelecek bir hamleye her zaman hazırdı. Düşünceleri Yamaç Sahir Barlas'taydı, son üç gündür ne okulda ne de sokaklarda bir kere bile görmediği gece gözlü adamda.
Uzun gece saçlarını at kuyruğu yaptı, giydiği sweatini fermuarını çekerek karşısında durduğu aynayı ardında bıraktı ve merdivenleri hızlı adımlarla inmeye başladı Hira. Bakışları merdivenin bitiminde solda kalan mutfağa döndü, Nurgül hazırladığı atıştırmalıkları mutfak adasının üstüne yerleştiriyordu; kaşları sorgularcasına kalktı.
"Yarınki davet için mi bunlar?" diye sordu Hira, cevabı biliyordu ama emin olmak istemişti.
Elindeki tepsiyi yavaşça tezgaha koyarken başını hafifçe oynattı Nurgül, tebessüm ederek onaylamıştı Hira'yı.
Davetler, isimlerini bile bilmediği türlü insanla bir araya gelmek... Hiç şüphesiz Hira'nın yaparken en çok zorlandığı eylemlerden biri bütün gece zorunda olarak tanımadığı insanlara tebessüm etmesidir. Ne yazık ki taşınma konusunda olduğu gibi bu davet konusuna da anneannesi için uyum göstermesi gerektiğini biliyordu. Feryal bahçe kapısından mutfağa girdiğinde yüzündeki görülmesi çok da zor olmayan tedirginliğini sildi Hira; uyum gösteriyordu. Anneannesinin çenesini şefkatle tutup tebessüm etmesine karşın gülümsedi.
"Ben koşuya çıkıyorum Feryal Sultan" dedi Hira, Feryal'in elini indirip saatine bakmasına neden olmuştu.
"Saat neredeyse on olmak üzere, geç değil mi?" Yüzünde bunun iyi bir fikir olmadığına dair bir ifade vardı.
Hira dudaklarını büzdü ve anneannesine masum bakışlar atarak aynı masumlukla karşılık verdi.
"Sultanım bir şey olmaz sen, merak etme."
Merak etme. Bir anneanne için özellikle de hayattaki tek varlığı torunu olan bir anneanne için söylemesi ne kadar kolay yapması ne kadar zor olan bir eylem. Hira'nın masum ve şirin yüzü ikna olmasına yetmiş miydi emin değildi Feryal, aldığı bakışların ardından yanağına konulan büyük bir buse de yetmemişti. Yine de sustu, omuzları düştü. Arkasını dönüp hızla evin çıkışına yönelen torununa bir şey demedi. Buraya alışmasını istiyorsa onu özgür bırakması gerektiğini biliyordu, anlayış göstermeyi seçti.
Hira villanın büyük demir kapısının önüne geldiğinde güvenlik kulübesine doğru yaklaştı, selam vermek istemişti. Mavi gözleri kulübenin içinde neredeyse uyumak üzere olan adamı fark edince gülümsemesinin etkisiyle kısıldı.
"Şşşt, Mustafa Abi" dedi Hira, kulübeye daha çok yaklaşmıştı
Kulübesinde aniden doğruldu Mustafa, yorgun ve uykulu gözlerle etrafına baktı; Hira karşısında sinsi ama sevimli gülümsemesiyle duruyordu.
"Sen miydin Hira kızım, aklım çıktı" dedi.
Gözlerinin kısılmasına neden olan gülümsemesini büyütürken omuzlarını kaldırıp boynunu içine gömdü Hira, omuzlarını eski haline geri getirdikten sonra etrafı kolaçan edip kulübeye daha çok yaklaşarak kısık bir tonda "Feryal Sultan mutfakta, yarın için bir şeyler hazırlıyor. Çıkmaz buraya uyu sen, ben koşudan dönünce seni uyandırırım" diyerek göz kırptı, samimiydi.
Mustafa karşısında maviş maviş bakan kızın sevimli gülüşüne karşılık verdikten sonra başını sallayıp onu onayladı, bu teklifi reddetmeyi hiç istemezdi. Hira sağ elinin işaret parmağıyla orta parmağını birleştirip anlına koyup aynı hizada ileri doğru hareket ettirerek selam verdi. Adımlarını yavaşça tekrar atmaya başladığında kulaklıklarını takıp demir kapıdan çıkarak tempolu bir şekilde koşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAZGI:SIR PERDESİ
Fiction générale... Hira hızla ona döndü ve iki eliyle Yamaç'ın göğsüne bastırıp iterken "Defol git!" diye bağırıp kolunu kurtardı, sesinde nefret vardı, saf bir nefret. Yamaç onu sert bir şekilde tutmadığı için geriye doğru sendelerken pişmanlık dolu bakışlarla a...