Dünya adını verdiğimiz bu garip yarış pistinde sürekli bir hareket halindeyizdir. Karşımıza çıkabilecek türlü engel veya tehlikeye karşı hep tetikte beklememiz gerekiyormuş gibi hissederiz bazen. Bazense o yarış pistini en çok eğlenecek şekilde bitirmek isteyerek her şeyi akışına bırakırız.
Bazen öyle anlar gelir ki dünyanın anne ve babalarımızın bize anlattığı masallardaki o huzur dolu yer olmadığına kendi gözlerimize şahit oluruz. Birçok engele takılır, birçok çukurun içine düşeriz. Garip olanı da tam olarak burda başlar çünkü pes etmeyiz, o engeli aşar o çukurdan bir şekilde çıkarız. Daima devam ederiz; yeni bir hayata başlarken de bir hayat son bulurken de...
İlk gün beklenilenden çok daha olaylı geçmişti. Yaşanılanları düşünecek kadar önemsememişti ama devamı gelir mi düşüncesi zihnini biraz meşgul ediyordu. Arabadan indiğinde bahçede oturduğunu gördüğü anneannesine doğru ilerledi Hira.
Feryal elindeki kitaba oldukça odaklanmıştı, torununun geldiğini fark etmemişti. Anneannesine sessizce yaklaşıp arkasından boynuna sarıldı Hira, yanağında kocaman bir buse kondurdu. Kollarını ve bedenini geri çekerek anneannesinin karşısındaki beyaz minderlere sahip bahçe koltuklarından birine oturdu.
Feryal gülümsüyordu torununa, bugün neler olduğunu öğrenmek için can atar şekilde bekliyordu. "Nasıldı ilk günün?" diye sordu.
"Aynıydı, iyiydi" dedi Hira, anneannesinin heyecanına karşın oldukça durgundu.
Feryal şaşırmıştı, torununun kendisiyle uzun uzun sohbet edeceğini düşünmüştü ama bu gerçekleşmedi.
"Neyse Feryal Sultan sen kitabına dön, ben koşuya çıkacağım" dedi Hira, burada daha fazla kalırsa sonsuz bir baskıya maruz kalacağını anlamıştı.
Torununun ayaklanmasının ardından onu eliyle onayladı Feryal, kitabına yeniden odaklanırken Hira üzerini değiştirmek için odasına yöneldi.
Spor kıyafetlerini giydikten sonra saçlarını at kuyruğu yapıp kulaklıklarını taktı. Telefonunu kolundaki bantlı telefon kılıfına yerleştirdikten sonra çıkmaya hazırdı.
Villanın demir kapılarını ardında bırakmasıyla tempolu koşusunu başlattı. Koşarken her insan zihninde birçok şey düşünür; bazen bazı şeylerden kaçarlar bazense bazı şeylere ulaşabilmek için koşarlar. Hira tempolu koşuşunu bir şeyden kaçtığı için mi yoksa bir şeye ulaşmak için mi bilmeyerek hızlandırdı.
Villadan uzaklaşmıştı, bunun farkında değildi hatta şu an hiçbir şeyin farkında değil gibiydi. Solunda kalan ara sokaktan hızla çıkan arabanın ani firen sesinin çevreye yaydığı ürkütücü ses ile yola bıraktığı tekerlek izlerinin ardından irkildi Hira. Fren sesiyle paralel olarak kendini birkaç adım geri çekerek durmuştu. Kulaklığında çalan şarkıyı durdurduktan sonra kollarını ne yapıyorsun dercesine iki yana açtı.
"Yavaş! Sokaktan çıkıyorsun, öküz gibi kullanmayın şu arabaları." Cümlelerini sert ve bağırarak kurmuştu, gerçekten sinirlendiği yüzündeki öfke çizgilerinden anlaşılıyordu.
Arabanın camları siyah film ile kaplı olduğu için kendisini nerdeyse ezmek üzere olanın kim olduğunu henüz görememişti. Kızgın bakışlarıyla arabaya bakmaya devam ederken arabanın kapısı hızla açıldı ve içinden endişeyle Barlasların oğlu indi, gözleri henüz Hira'yı fark etmemiş olsa da gerçekten endişeliydi.
"İyi misin bir şeyin var mı? Az kalsın vuruyordu sana."
Bu tepkiyi beklemiyordu Hira, sıcak ve içten bir tepkiydi özellikle arabadan inenin Yamaç Barlas olduğu düşünülürse gerçekten sıcak bir tepki almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAZGI:SIR PERDESİ
General Fiction... Hira hızla ona döndü ve iki eliyle Yamaç'ın göğsüne bastırıp iterken "Defol git!" diye bağırıp kolunu kurtardı, sesinde nefret vardı, saf bir nefret. Yamaç onu sert bir şekilde tutmadığı için geriye doğru sendelerken pişmanlık dolu bakışlarla a...