"Hepiniz girebilirsiniz fakat hastayı yormama konusunda hassasiyet göstermenizi rica edeceğim."
Hülya kendilerini samimi bir ifadeyle uyaran hemşireye başıyla karşılık verdikten sonra oğluna birkaç adım yaklaşıp avucunu yanağına koyarak gözlerini onun boynunda gezdirdi, kaşları şaşkınlıkla çatılmıştı.
"Boynun, kızarm- Sen tarçın mı yedin?"
Yamaç kendisini geriye doğru çekip yanağını annesinin avucundan kurtararak "Bir sorun yok" dedi, donuk ve hissizdi. Bakışlarını Feryal'e doğru çevirdi, içeriye girmek için onu bekliyordu.
Feryal tüm tedirginliğini ve yorgunluğunu dışarıda bırakmak adına derin bir nefes aldı, omuzları belirgin bir şekilde yukarı kalkıp indikten sonra adımlarını hızla kapıya doğru attı. Elini aynı hızla kapının koluna koyarak açmak adına aşağıya doğru sertçe bastırdı.
"Hira'm, meleğim."
Hira kendisine korkuyla yaklaşan Feryal'i gözleriyle takip ederken aynı zamanda onu rahatlatabilmek adına "Feryal Sultan, sakin sakin; iyim ben" dedi, sesi yorgun ve halsiz çıkmıştı.
Feryal, torununun kendisini sakinleştirmek için kurduğu cümleleri hiç umursamadan hızla yanına yaklaşıp hasta yatağında doğrulmak için çabalayan torununu eliyle hafifçe durdurdu, mavi gözleri hızlı hareketlerle torununu baştan aşağı süzüyordu.
"İyisin, bir şey yok."
Kelimeler dışa buğulu bir tonda çıkmıştı. Ellerini önce Hira'nın yanaklarına koydu, derin bir nefes aldıktan sonra ellerini gevşeterek gözlerini kapattı ve torununa sarıldı.
Feryal Hira'ya sarılmanın verdiği huzurun tadını çıkartırken Nihat odaya giren son kişi olarak kapıyı ardından kapattı. Feryal kapının kapanma sesini duyup doğrularak birkaç adım geri çekilip Hira'nın gök rengi gözlerinin herkesi görebilmesini sağladı.
"Kuşum!"
Hira kendisine doğru hevesle yaklaşan Hazal'a gülümseyerek karşılık verdi. Hazal hızlı adımlarla Hira'nın yanına ulaştığında onun serum bağlı olan elini yavaşça tutarak minik bir öpücük kondurdu.
"İyisin değil mi?"
Hira Hazal'ın kendisine yönlendirdiği soruya tebessümünü yüzünden silmeden başını aşağı yukarı sallayarak yanıt verirken Ege Hira'ya biraz daha yaklaşıp bir eliyle saçını okşadıktan sonra başının kenarına ufak bir buse kondurup geri çekildi. Her ikisi de oldukça fazla endişelenmişti.
Hira etrafta kendisine üzüntüyle bakan tüm gözlerden kurtulabilmek adına yattığı hasta yatağında biraz daha doğrulmaya çalışıp bedenini dikleştirdi.
"Ağrın var mı? Canın yanıyor mu?
Soru köşede mahcupluğu sadece gözlerinde değil tüm bedeninde yer edinmiş olan Rüya'dan gelmişti. Suçlu hissetmesini gerektirecek bir şey olmamış olsa da Rüya bu olanların soyadları yüzünden olduğunu biliyordu; bu da kendisini suçlu hissetmesi için yeterliydi.
Hira, Rüya'ya hafifçe tebessüm edip "İyiyim." diyerek ekledi.
"Bakın ben gayet iyiyim, lütfen siz de yüzlerinizdeki bu endişe dolu bakışları silin."
"Bazıları o endişeyi yüzünden hiç silmese daha iyi, hem belki o zaman seni koruyabilme konusunda daha dikkatli davranması gerektiğini de hiç unutmaz."
Odadaki herkes Ege'nin iğneleyici tonda kurduğu bu cümlenin kimi hedef aldığını biliyordu. Sarp Yamaç'a bir ok gibi yollanan bu cümleye karşı sert bir şekilde Ege'ye bakarken Hira kaşlarını şaşkınlıkla birbirine yaklaştırıp gözlerini hafifçe kısarak yanında dikilen Ege'ye kaldırdı başını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAZGI:SIR PERDESİ
General Fiction... Hira hızla ona döndü ve iki eliyle Yamaç'ın göğsüne bastırıp iterken "Defol git!" diye bağırıp kolunu kurtardı, sesinde nefret vardı, saf bir nefret. Yamaç onu sert bir şekilde tutmadığı için geriye doğru sendelerken pişmanlık dolu bakışlarla a...