Hınç ve keder ile süren yirmi dakikalık bir yürüyüşün sonunda Hira arabaların sıklıkla geçtiği caddeye çıkmıştı, duvarda asılı olan taksi çağırma butonuna doğru yürümeye başladı. Artık kararan havayı aydınlatan sadece sokak lambaları değildi, yan yana konumlandırılmış ve içerisinde çokça müşteri ağırlayan kafelerle lokantalarında yardımı oluyordu.
Taksi butonuna bastıktan sonra kolunu yanında bulunan direğe yasladı ve beklemeye başladı. Yamaç'a kızgındı, onun umursamaz tavrına çok sinirlenmiş, bu sinir her bir hücresine yansımıştı.
"Dediklerimi dinlemedi bile ya, duymazdan geldi resmen. Boş ver Hira gitsin, soksun başını belaya. Yok olmuyor delireceğim; ya biz ölümden dönmüşüz ya buna rağmen beni yalnız bıraktı. Aferin ona aferin."
Öfkesini azaltabilmek için kendi kendine söylense de bu konuda pek başarılı olabildiği söylenemezdi. Hissettiği duyguyu her ne kadar öfke olarak adlandırmış olsa da Hira, Yamaç'ın başına bir şey gelmesinden korkuyordu.
İlişkileri yeni başlamıştı ama Yamaç Hira için yeni biri değildi aksine uğruna kendi hayatından bile vazgeçebileceği bir insandı, onu seviyordu. Hatta henüz bilmiyor olsa da ona aşıktı. Başını gökyüzüne kaldırıp gecenin karanlığına baktı, içindeki öfkenin yavaş yavaş azalmasıyla yüzüne naif bir tebessüm yerleşmeye başladı.
Bakışlarını yola doğru indirdiğinde kendisine yaklaşan taksiyi gördü ve kolunu yaslandığı direkten çekerek önünde duran taksiye bindi. Musa onun taksiye bindiğini gördükten sonra arabayı kullanan Kemal'i dürttü ve eliyle taksiyi gösterdi.
Hira'yı evinin sokağına kadar takip etmelerinin ardından Kemal kendilerini belli etmemek için arabayı villanın sokağına geçmeden durdurdu ve Hira'nın içeriye girmesini bekledi.
"Hira, n' oldu sana?"
Hira taksinin kapısını kapatırken ellerini açık bir şekilde kendisine panikle yaklaşan Ahmet'e baktı ve sakin olması için elini oynattı.
"Sorun yok Ahmet Abi, iyiyim."
"Kızım nasıl sorun yok, ne bu halin? Biri bir şey mi yaptı sana?"
Hira hayır anlamında başını sallarken "Ahmet abi, bir şey yok. Ufak bir kaza geçirdim." dedi ve içeriye doğru yürümeye başladı.
Ahmet'le birlikte avlunun içine girdiklerinde Hira anneannesine ne diyeceğini bilmiyor oluşundan kaynaklı gözlerini çaresizce kapatıp açtı ve iç çekti. Kapının önüne geldiklerinde Ahmet zile bastı, bakışları hala endişeyle Hira'nın üzerindeydi.
"Hira! N'oldu!"
"Nurgül abla daha sessiz, of."
Nurgül'ün oldukça yüksek çıkan sesi tüm villayı esir alırken Feryal panikle kapının önüne gelerek torunun yara bere içindeki vücudunu gördü. Anneannesinin gelmesiyle gözlerini kapatıp başını bıkkınlıkla oynatarak fısıltılı şekilde "Harika." diye söylendi Hira.
Feryal' den bir bağırış beklerken aldığı karşılık çok başka olmuştu. Olduğu yerde kalakalan Feryal saniyelerce tek kelime etmeden sadece durdu. Dolan gözlerini hiç kapatmadan sadece torununa bakıyordu; ruhsuz bir beden gibi, ölü bir beden gibi karşısında dikiliyordu torununun.
"Sultanım bir şeyim yok gerçekten, sadece ufak bir kaza oldu."
Feryal Hira'nın sakinleştirici sesine rağmen duyduğu tek bir kelimeyle gözlerini kapatıp açtı ve endişeyle torununa yaklaşarak fısıldar gibi bir tonda "Kaza..." diyerek titreyen vücuduyla dilinin ucunda dışarı çıkmak için çabalayan kelimelerin kontrolünü kaybederek konuşmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAZGI:SIR PERDESİ
General Fiction... Hira hızla ona döndü ve iki eliyle Yamaç'ın göğsüne bastırıp iterken "Defol git!" diye bağırıp kolunu kurtardı, sesinde nefret vardı, saf bir nefret. Yamaç onu sert bir şekilde tutmadığı için geriye doğru sendelerken pişmanlık dolu bakışlarla a...