Saatin sabah yediyi göstermesiyle birlikte Hira yürüyüş yapmak için villanın kapılarından çıktı. Feryal evin koruma sayısını artırmıştı ve bu durum Hira'nın hoşuna hiç gitmiyordu. Dışarıda duran korumalardan biri yanına gelerek eşlik etmemi ister misiniz diye sorunca Hira nazikçe reddederek tempolu bir şekilde yürümeye başladı. Birkaç sokak ilerledikten sonra durarak karşıda Barlas ailesinin büyük ve görkemli bir köşkü andıran villasını gören sokağın başında durmuş vaziyette Yamaç'ın arabasını gördü ve gülümseyerek adımlarını ona doğru atmaya başladı.
Hira'nın yanına doğru geldiğini fark etmeyen Yamaç arabasının yan camının tıklatılmasıyla kulağında tutarak konuştuğu telefonunu indirdi, karşısında kendisine sevimli yüzü ve mavi gözleriyle bakan Hira'yı gördü. Telefonu kulağına geri koyup "Halledin ben geliyorum." diyerek telefonu kapattı, arabanın kapısını hınçla açarak içinden indi.
"Günaydın."
Büyük bir tebessümle, Yamaç'ın siyah gözlerinin tam içine bakmıştı Hira.
Yamaç hınçla indiği arabasının kapısını kapatıp önce tedirgin bir şekilde ailesinin evine doğru baktı, paniklemişti. Başını Hira'ya doğru çevirip Mavi gözlerine odaklandıktan sonra sertçe omuzlarından tutarak villayı gören sokağın kör noktasında kalan duvara doğru çekti, gözleri her zamanki gibi alev saçmaya başlamıştı.
Hira'nın omuzlarını sıkarak "Ne halt ediyorsun yine burada sen?" diye bağırdı, gözlerini Hira'nın gözlerinden çekmemişti, sesi savaş meydanında haykıran bir askerinki kadar yüksek çıkmıştı.
Hira kaşlarını şaşkınlıkla çattıktan sonra yanıtladı Yamaç'ı.
"Yürüyüşe çıkmıştım. Aynı bölgede yaşıyoruz, hatırladın mı?"
Yamaç kafasını eğerek duvarın arkasından villaya doğru baktı ve ardından tekrar karşısında kollarını sıkarak tuttuğu kıza dikti gözlerini.
"Yanıma niye geliyorsun kızım? Bir uzak dur ya! Bir uzak dur!"
"Sadece günaydın demek istedim Yamaç, neden bu kadar panikleyip öfkelendin ki?" Hira yüzündeki şaşkınlığı korumaya devam etmişti.
Yamaç gözlerini kapatarak derin bir nefes alıp gözlerini tekrar açtığında bakışları Hira'nın mavi gözleriyle tekrar buluştu.
"Ben senin arkadaşın mıyım ya da başka bir şeyin miyim ha? Sen her gördüğüne günaydın mı diyorsun?" Hira'yı sarsıp sesinin tonunu kısmadan sormuştu sorularını.
Hira duyduklarıyla gerçekten öfkelendi, kendini sert bir şekilde geriye doğru çekerek Yamaç'ın ellerinden kurtardı.
"Arkadaşız sanıyordum."
Yamaç Hira'nın kendini çekmesindeki çabanın ardından onun kollarını ne kadar sert sıktığını fark etmişti, ağzı istemsizce aralandı, nefesini ağzından alıp vermeye başlamıştı. Gözlerini Hira'nın yüzünde gezdirdikten sonra kirpiklerini arka arkaya hızla kırptı. Aralık olan dudaklarını ıslatıp kapatarak gece gözlerini onun gök gözlerinde sabitleyerek "Neden!" dedi, bu soru değil de daha çok bir iğneleme gibiydi.
"Neden mi? Hiç gerek yokken arabanı yanıma çekip beni eve bırakabileceğini söyledin; arabada artık aramızda düzgün bir tanışma olmalı dediğim de bu saçmalığa bile ayak uydurdun; durup dururken dondurma ısmarlamak istedin, benimle normal insanlar gibi; birbiriyle arkadaş olan insanlar gibi sohbet ettin. Aramızdaki sorunları çözdük sanıyordum, ki bana göre aramızda zaten hiçbir sorun yoktu. O yüzden arkadaş olduğumuzu sanmış olabilirim, kusura bakma!"
Yamaç Hira'nın öfkeyle harlanan bedenine karşı yüzüne alaycı bir ifade ekleyerek ona daha çok yaklaştı, aralarındaki mesafe kısaldıkça boyları arasındaki fark daha çok belirginleşiyordu. Yamaç'la aralarında neredeyse hiç uzaklık kalmamasıyla onun kendisine bakan siyah gözlerine bakabilmek için başını oynatmadan bakışlarını yukarıya doğru kaldırmak zorunda kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAZGI:SIR PERDESİ
Ficción General... Hira hızla ona döndü ve iki eliyle Yamaç'ın göğsüne bastırıp iterken "Defol git!" diye bağırıp kolunu kurtardı, sesinde nefret vardı, saf bir nefret. Yamaç onu sert bir şekilde tutmadığı için geriye doğru sendelerken pişmanlık dolu bakışlarla a...