The Poems of Nakahara Chuuya

601 78 40
                                    

Güneş yeni yeni doğduğu zaman kendini koltuğa atan kızıl genç ancak uyanabilmişti. Hava soğuktu, her zamanki gibi. Üstü başı dağılmıştı, her zamanki gibi. Yorgundu ve başının ağrısı geçmemişti. Uyanmayı inkâr etse bile telefonu ona rahat vermiyor, rahatsız edici sesiyle onu uyandırmaya çalışıyordu.

En sonundaki telefonla arasındaki kavgayı telefon kazanmış, Chuuya yattığı yerden kalkabilmişti. Homurdanmayı ihmal etmiyordu.

Önüne gelen saçlarını bir tokayla bağlayıp arkaya attı. Banyoya gidip gündelik işlerini bitirdikten sonra her zaman giydiği takımlardan birini çıkardı.

Odasından çıkarken yüzünü buruşturdu. Yatağı hep aynıydı. Her zamanki gibi düzenli ve soğuk. Sadece orada olmak için vardı ve Chuuya artık hayatını kaybediyordu. Monotonlaşıyordu o da herkes gibi.

Odasının kapısını çarpıp mutfağa gitti, yemek yemek istemiyordu. Garip bir şekilde açlık hissetmiyordu. Mesai süresince yediği bir iki atıştırmalık onu tüm gün idare edebiliyordu. Ayrıca, yemek yemek için gücü yoktu.

Saatine baktı. İş için yaklaşık bir buçuk saati vardı. Fakat evde sıkılıyordu.

"Acaba..." diye mırıldandı. "Yine orada mıdır?"

----------

"Buna rağmen kalbim hala yalnız.
Tek başıma, her gece, bir pansiyonda tek başına,
Düşüncesizce düşünmek,
Monoton ve zavallı bir kalp düeti."

"The poems of Nakahara Chūya"

Elindeki kağıt parçasını buruşturup cebine koydu. Gözlerini kapatıp rüzgarın tenini okşamasına izin verdi ve iç geçirdi.

"Sanırım aynı hissediyoruz Nakahara-Chuuya."

Dazai bir süre daha rüzgarın sesini dinledi. Chuuya'nın şiirlerini düşünüyordu. Sonrasında bir topuk sesi duydu, iki, üç, dört... Ufak ritimlerle buraya geliyordu. Yine aynı kişi. Chuuya Nakahara. Bu sefer elinde bir şemsiye vardı. Saçları yine aynı şekildeydi. Bu sefer farklı bir palto ve takım giymişti. Ve mırıldanıyordu...

"Karanlığa gömülen deniz...
Ve yaban kazı..."

Hâlâ devamını bilemediği o şiiri hatırlamaya çalışıyordu. Dazai içinden beşten geriye doğru saydı. Beş, dört, üç, iki, bir... Gözlerini açtı. Tam altında duruyordu. Chuuya'nın duyabileceği bir sesle konuşmaya başladı.

"Ve yaban kazı-"

"Ve yaban kazının
Belli belirsiz beyaz sesi."

"Dazai!"

Dazai bu adamın onun ismini nereden bildiğini bilmiyordu ama Odasaku'nun söylemiş olması muhtemeldi. Aynı yerde çalıştıklarını biliyordu.

Chuuya arkasını döndü.

"Bugün biraz erkencisin."

Evet. Bir saat daha vardı iş için. Ama evde duramıyordu. Konuşmak istiyordu, içindeki merakı da gidermeye çalışıyordu. Açık konuşmak gerekirse bir günlük konuştuğu adamı merak etmişti. Garip birine benziyordu. Odasaku'nun dediğini hatırladı. "Garip biri gibi görünse bile milyarlara değer bir arkadaş..."

"Bu şiirin devamını biliyor muydun?"

Dazai ellerini bir ritimle çarptı. Dünkü atölyedeki görüntü yoktu şu an karşısında, Dazai yine çocuksu bir tavır takınıyordu.

Casta Diva |Soukoku|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin