Gün ışığı-II

186 35 14
                                    

11.30

Dazai ve Chuuya, sabahki koşuşturmanın yüzünden bir köşede uyuyakalmışlardı çünkü fazlasıyla efor sarf etmişlerdi ve bu gerçekten insanı yoruyordu. 15 dakika boyunca bir evde koştuğunuzu düşünün. Ev bir engel yuvasıdır ve onlara çarpmadan koşmaya çalışıyorsunuz.

Neyse ki Chuuya telefonunu Dazai'nin kafasına atmıştı da fazladan birkaç dakika daha koşmak zorunda kalmamışlardı. Fakat Dazai'nin zemine düşüp bayılmasıyla Chuuya da Dazai'nin üstüne düşmüş, uyuyakalmıştı.

3 saatin geçmesinin ardından gözlerini ilk açan Dazai oldu. Bir anlığına yerden kalkmaya çalışsa da üzerinde, göğsüne kafasını yaslamış bir biçimde uyuyan Chuuya'yı görünce kalkamadı. Elbette Chuuya'nın onun göğsünde yatmasının bir sakıncası yoktu fakat banyonun zemininde uyuyan iki adamın orada olmasının bir sakıncası vardı.

Dazai, Chuuya'yı uyandırmak yerine onu izlemeyi seçti. Ne de olsa onun yüzünden o kadar koşmuştu, ayrıca yapacak işi de yoktu bugün. Yani biraz daha uyumasının hiçbir sebebi yoktu.

Kahverengi saçlı bunları düşünürken tavana öylece boş boş bakmaktan sıkıldığını fark etti. Ayağa da kalkamıyordu ve Chuuya'yı göğsünden ayırmamak için onu kucağına alıp yatağa da yatıramıyordu.

Ne yapacağına karar verirken bir anlığına kendi kendine mırıldandı.

"Neden tavanı izliyorum ki?"

Gözlerini bomboş ve bembeyaz tavandan kızıl saçlı olana dikti. Onu hiç uyurken izlememişti.

Evet, onu sarhoşken izlemişti, şiir yazarken izlemişti, kitap okurken izlemişti, hatta bir gün kendisi için kahvaltı yaptığında topladığı at kuyruğu saçlarının ne kadar güzel durduğunu bile izlemişti ama uyurken hiç izlememişti.

Onu izlemeye karar vermişken bir an yeniden tavanı izlemeyi düşündü. Mavi gözlerini görmediği zaman bir şeylerin ters gittiğini hissediyordu ama nedenini kendi de bilmiyordu.

Yine de onu tavana bakmaktan alıkoyan şey Chuuya'nın masum bir şekilde uyumasıydı. Nefes alış verişleri bir bebeğinki kadar hızlıydı ve kalbi de nedense hızlı atıyordu. Ya da o an Dazai sadece öyle hissetti.

Bir süre gözlerini kapatıp düşündü. Düşündüğü şey ise Chuuya'nın kafası şu an boynunda duruyordu ve göğüs kafesinin biraz altındaki kalbi Chuuya'nın kalbi ile temas ediyordu birnevi. Bu gerçekten güzeldi fakat bunu düşünmek daha da güzeldi.

Gözlerini yeniden açıp kızılı izlemeye koyuldu. Bu sırada biraz doğrulmuştu onu net görebilmek için. Bir eliyle Chuuya'nın saç tutamlarından biri aldı ve onlarla oynamaya başladı. Saçları çok fazla yumuşaktı ve parlıyorlardı. Dazai büyülenmiş gibi kızılın saçlarıyla daha çok oynamak istedi. Ayrıca kokusu, kokusu da çok güzeldi.

Chuuya şarap ve gül karışımı bir şeyler kokuyordu. Dazai aslında şarap kokusunu ne tam anlamıyla biliyordu ne de merak etmişti. Fakat Chuuya'nın şaraba bağımlı olduğunu düşündüğünden şarap gibi koktuğunu düşündü. Hatta kendi kendine "Daha çok şarap içmeliyim." dedi çünkü eğer bir şarap cidden böyle kokuyorsa, bağımlı olunması normaldi.

Dazai bu yöntemle bir an şunu düşündü:

"Bekle, eğer Chuuya-kun şarap bağımlısı olduğundan şarap gibi kokuyorsa aynı zamanda şapka bağımlısı olduğu için şapka da kokması gerekmez mi?"

Dazai dışından bunları düşünürken biraz kıkırdadı. Kıkırdadı ama kıkırdamasına katılan birini beklemiyordu.

"Dazai! Gerçekten sersemleştin iyice..."

Chuuya da uyanmıştı. Aslında Dazai Chuuya'nın uyanmasına sevinmişti ve evet bencildi. Onun sesini özlüyordu.

"Bence güzel bir akıl yürütmeydi..."

"Telefon kafana geldiği için artık daha bi' aptal olmazsın umarım."

"Telefonu bilemem de sevgi aptallaştırır derler."

"Demek ilk tanıştığımızdan beri bu yüzden aptaldın."

Dazai tebessüm etti. Chuuya Dazai'nin göğsünden bir anlığına kalkmak istemese de kalkmak zorundaydı. Bunu gerçekten hiç yapmak istemiyordu ama banyoda öylece kalamazlardı.

Tam bu sırada, havalandığını hissetti. Dazainin kolları onu tutmuştu ve şu an onun kucağındaydı. Bir anlığına ses çıkarmak istedi ama durdu. Onu durduran şey şu sıralar sıklıkla gördüğü, Dazai'nin eşsiz gülüşüydü. Ona çok sevecen bir ifadeyle bakıyordu ve bu gerçekten de aşk denilen şeydi. Bir insanın diğer bir insana böyle bakması gerçekten fazla büyüleyiciydi... Çok fazla...etkileyici.

Dazai onu salona kadar taşımaya başladığında aynı zamanda konuşmaya da başladı.

"Chuuya, saçların neden bu kadar parlak?"

"Parlak mı? Sahi mi?"

Chuuya bir anlık tereddütle küçük bir saö tutamına elini götürüp inceledi.

"Aslında... Bu sabah çok kötü gözüküyorlardı..."

"Ne! Senin saçların hep güzel oysaki."

"Dazai, yalan söylüyorsun."

"Hayır bu sefer ciddiyim, eğer bir düşman ilişkisi içerisinde olsak bile senin güzel olduğunu düşünürdüm..."

"Cidden öyle mi düşünüyorsun?"

"Sana ne zaman yalan söyledim."

Chuuya gözlerini bir anlığına kaçırdı ve iç çekti. Sonrasında ise alnını Dazai'nin alnına yasladı.

"Hiçbir zaman... Hiçbir zaman sevgilim..."

Bağırmak istedi.

Şaşırdığını sonuna kadar göstermek istedi. Hatta öyle ki Chuuya'nın dudaklarına kapanıp bir daha ayrılmamak istedi. Fakat hiçbirini yapamadı. Öylece alnı Chuuya'nın alnıyla temas ederken sustu.

Bu suskunluğunu bir şey bozdu.

Rüzgar.

Bu sefer ne ılık ne de yavaş esiyordu. Çok hızlı estiğinden ikisinin de saçları uçtu, alınlarını ayırmak zorunda kaldılar.

"Pencere... Açık kalmış."

Dazai pencereye doğru yöneldi, kucağında hala Chuuya olmasına rağmen sanki bir ağırlık taşımıyor gibiydi. Rahat hareket ediyordu.

Dazai gözlerini Chuuya'dan kaçırdı, nedense utanmış gibiydi ama Dazai'nin utanma belirtisi sadece buydu. Göz kaçırmak.

"Mhm!"

Gözleri yeniden şaşkınlıktan açık kaldı. Dudakları Chuuya'nın dudaklarıyla temas etmişti. Kışın soğuğuna karşın yumuşaklığı ve kırmızılığı gitmemiş dudakları öpemedi ancak bu sefer. Aslında yapabilirdi ama yapmak istemedi. Sadece gülümseyip dudaklarını bir santimetre geriye çekti.

"Chuuya, ölü bir bedenin senin öpücüğünü hissetmesini istiyorum. Beni öper misin?"

"Her zaman."

Chuuya bu kelimeleri çok hızlı bir şekilde söyleyip kollarını kahverengi saçlının boynuna doladı, ne fazla sert ne de fazla yumuşak öpüyordu.

Dazai bu öpüşlerin bir süreliğine etkisi altında kaldığından uzuvlarını hissedemez oldu. Bu yüzden önce Chuuya, sonra da Dazai pencere önündeki koltuğa düştü. Yine de Chuuya öpmeye devam etti ve kollarını diğerinin boynundan ayırmadı.

Dazai ise Chuuya'yı öpmüyordu. Bunun nedeni ölü bir adamın dudaklarını hareket ettiremeyeceğiydi, aynı zamanda o öpücükleri karşısındakinin hiçbir beklentisi olmadan tatmak, hissetmek istediğindendi.




Casta Diva |Soukoku|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin