"Ekim de bitiyor ha..."
Chuuya sabahın 6'sında uyanmıştı. Öylece dışarıyı izliyordu, ufak bir fırtına vardı. Yapraklar sürekli dönüyor ve kaldırımlarda dans ediyordu. Henüz ay gitmiş sayılmazdı, biraz belli oluyordu. Chuuya'nın şu an yapabileceği pek bir şey yoktu. Albatross hâlâ uyuyordu. Chuuya ise öylece durmak istemiyordu.
Mutfağa doğru gitti, kahve yapmaya başladı. Özlemişti sonuçta. Kahverengi de güzel bir renkti. Kahverengiye olan özlemini kahveyle gideriyordu belki de. Sütün ısındığı sırada mutfak tezgahına yaslandı. Telefonu aklına geldi. Uzun zamandır bakmamıştı telefona çünkü ihtiyacı yoktu. Zaten mesajını beklediği tek adam yanındaydı önceden.
Telefonunu aramaya başladı fakat yoktu. Bir elini alnına koyup söylenmeye başlandı. Albatross her zaman dağınıktı ve bu dağınıklıkta hiçbir şey bulunmuyordu. Böylece tüm evi aradığı zaman telefonunu buzdolabında buldu.
Neyse ki telefonunun sağlığı yerindeydi. Biraz gezindi ve ardından mesajlara baktı, gördüğü şey beklenmedik bir şey değildi; mesaj yoktu.
Başını biraz kaldırdı ve gözlerini kapattı. Kafa dinlemek istiyordu. Şu an tek ihtiyacı olan şey buydu ne de olsa. Hava biraz soğuktu. Ormana, yürüyüşe gitmek istedi ama bu iyi bir fikir değildi. Yaprak fırtınası artabilirdi.
Bunun yerine buraya daha yakın olan farklı ve sıcak bir ortamı olan kütüphaneye gitmeye karar verdi. En azından birkaç şiir yazabilirdi ve bir şeyler okumak kafasını toplamasına yardımcı olabilirdi. Kahvesini yaptığında, hızla içip kendi odasına gitti. Ne de olsa pijamayla kütüphaneye gidemezdi.
Odasına gittiğinde aynaya baktı, saçları çok fazla uzamıştı. Kesmek istedi ama hoş duruyorlardı. Onu ayrı kılıyordu ve özel hissettiriyordu. O yüzden saçlarına dokunmadan, giyinmek için kıyafet aramaya koyuldu.
Tamamen hazır olup çıktığı zaman Albatross hâlen uyuyordu. "Ne uykucu ama..." diye mırıldanarak evden ayrıldı
Yol boyunca Dazai'yi düşündü ve yeniden telefonuna baktı. O anları nasıl unutacağını ya da onunla nasıl 'düşmanca' uğraşacağını bilmiyordu. Aslında ona mesaj atmaması iyi bir şeydi. Hem yaklaşık bir buçuk haftadır görüşmüyorlardı hem de şu an çok yorgundu. Onunla düşmanca laf yarıştırmak ya da alay etmek şu an çok yorucu geliyordu.
Kütüphaneye gittiği zaman her yer insan doluydu. Ne ara bu kadar okuma aşkıyla dolmuştu insanlar? Chuuya bu ortamda şiir yazmayacağının farkına varıp kitap aramaya başladı.
Şu sıralar okumak istediği bir kitap vardı: Yaprak Fırtınası. Kitaplıklar boyunca ilerledi ve en sonunda "G" kısmına geldi. Kitap isimlerini okumaya başladı.
"Pekala... Ölü canlar, müfettiş, palto burun, beyaz zambaklar,ikna sanatı... Yaprak fırtına-"
Kitabı alacağı sırada kitap alınmıştı. Chuuya kitabı alan kişi diğer tarafta olduğu için onu göremiyordu.
"Hey!"
Kitaplığın diğer tarafına geçtiğinde görmek istediği son kişiyle karşılaştı. Dazai Osamu.
"Sen de mi buradaydın... Bu saatte?"
"Evde pek de yapılacak şey yoktu."
"Neyse kitabı bana ver."
"Neden?"
"Ben okuyacağım çünkü aptal ne demek neden!"
"Bak Chuuya seninle aşık olup birbirine belli etmeyen iki aptal insan gibi 'aaaaa bi kitibi biribir ikiyilim bir şiy ilmiz' diyerek tartışmak istemiyorum. Bu yüzden bu kitap benim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Casta Diva |Soukoku|
FanficGünahlarım korkunçtu; ama sonsuz bağışlayıcının kolları uzundu, başvuran herkesi bağrına basıyordu. Ve şüphesiz bağışlayıcı benim en iyi seçeneğimdi.