Tatilin ilk günü yani Cumartesi, Chuuya kendisini masada uyumuş bir halde buldu. Dün tamamlamaya çalıştığı şiirin kağıdındaki mürekkepler dağılmıştı. Kıyafetleri de mürekkep olmuştu. Gülümseyip saçlarını karıştırdı. Telefonuna baktı, saat çok geç değildi. Yine her zamanki gündelik işlerini giderdi, bugün kahvaltı yapmak istiyordu ama evde değil. Her neyse... Bugün takım elbiselerin basitliğinden kurtulmak için sadece bir gömlek, kazak ve bol bir de pantolon giydi. Kapıyı kapatıp hızla aşağı indi. Alt katta oturan Nastyenka Nine'nin ayakkabılarına eşlik eden Anisya'nın minik ayakkabılarına baktı ve gülümsedi.
Dışarı çıktığında hava güzel sayılırdı. Güneşliydi ama güneş her yerini yakacak derecede ışınlarını yaymıyordu etrafa. Güneş sadece varlığını belli ediyor, "ben de buradayım." diyordu.
Chuuya uzun saçlarını bağlamıştı, elinde ufak bir yüzük ve kulaklarında da küpeler vardı. Bu daha hoş geliyordu onun için.
Telefonunu açtı, yazdığı adres biraz uzaktı. Bu yüzden bir taksi çağırdı ve gelmesini bekledi.
Telefonunda yazılı olan adrese geldiğinde. Karşısında beliren büyük yazıyla sustu.
"Casta Diva..."Chuuya bu atölyenin karşısındaki bir kafeye oturdu, yemek yemek istiyordu ta ki merak onu bulana kadar. Yemek yemek için fazla telaşlı ve meraklıydı. Eline bir gazete alıp karşısındaki atölyeyi, daha doğrusu atölye içerisindeki adamı dikizlemeye başladı. Tahmin ettiği gibi oradaydı. Beyaz bir önlük giymişti ama yine de üstü başı boya içindeydi. Saçları yine o güzel tonunu ve parlaklığını koruyordu... Bu sefer birkaç yeni portre daha çizdiğini fark etti. Hatta, arada heykeller bile vardı.
"Demek heykeltıraş aynı zamanda..." mırıldandı.
Ona fazla dalmıştı. Her hareketini inceleme isteği aklını kemiriyordu. Ama yine aynı şey oldu.
Arkasını döndü.
Dazai arkasını döndü.Onu göreceğinin endişesine kapılan kızıl ise gazeteyle tüm yüzünü gizleyip öylece oturdu. Telefonuna ise bu sırada bir bildirim geldi.
Bilinmeyen numara
-İçeri gel.Chuuya bir anda irkildi. Bunu beklemiyordu. Bunu kahretsin ki cidden beklemiyordu. Gazeteyi biraz aşağı indirdiğinde ona gülen bir suratla karşılaştı. Utanmadı ama garip hissettiriyordu. Birini dikizlerken yakalanmak... Tuhaf ve .... İnkâr edilemez bir biçimde utanç vericiydi.
Diğer taraftan bakıldığındaysa Chuuya, Dazai'nin kendi numarasını bulmasına şaşırmıyordu. Odasaku'nun verdiğini düşünüp, telefonunu kapadı. Kafeden çıktı.
Dazai Chuuya'nın gelmek istediğini ama kendine yediremediğinden gelmediğini biliyordu. Gülümseyerek tuvalini boyamaya devam etti.
Bir zil sesi duydu. Atölyenin kapısı açıldığında bu zil çalıyordu. Giren elbette ki Chuuya'ydı. Pekala... İkisi de birbirlerini şaşırtıyordu. Dazai tabii ki bunu Chuuya'dan daha az belli ediyordu.
"Ne çiziyorsun?"
"Bilmem."
Kızıl saçlı ona yaklaşmıştı. Tuvale baktığında mavi bir gökyüzü vardı sadece. Dazai gerçekten ne çizdiğini bilmiyordu.
"Martı çizsene."
"Martı mı?"
"Sürüsünden kovulmuş bir martı."
"Neden?"
"O da senin gibi, tuvallerde kendini görmek güzel olmaz mı?"
Dazai birkaç fırça darbesiyle bir martı çizdi ve sonrasında durdu. Chuuya ona daha çok yaklaşmıştı.
"Yüksekten uçuyor."
"Hmhm, çünkü en uzağı o görüyor."
"Ne görüyorsun Dazai? Uzakta?"
"Sadece... Her canlının karşılaştığı son işte."
"Yine de... Yaşamak için sebepler bulmalıyız; öğrenmek, keşfetmek, özgür olmak gibi."
"Peki sadece günlerimiz ölümü umarak geçiyorsa?"
"Bence..." cümlesini devam ettirdi Chuuya. "Hayatın anlamsızlığıyla yüzleşebilecek kadar cesursun."
"Belki de bu martı gibiyim gerçekten de Chuuya.
Neden amaçsız olmama rağmen en yüksekten uçuyorum ki?"Chuuya Dazai'nin elinden fırçayı aldı ama herhangi bir işelm yapmadı tuvale. Öylece bakakaldı. Sonrasında Dazai'nin çizdiği martının yanına bir martı daha çizdi.
"Belki de uçmak için inanca ihtiyacın yoktur, uçmayı anlaman yeterlidir."
"Uçmayı anlamamı sağlayabilir misin Chuuya?"
"Dazai... Ben uçmayı bilmiyorum."
"Ama baksana..." Dazai Chuuya'nın çizdiği martıyı gösterip ona baktı. "Yanımdasın, benimle beraber uçuyorsun."
Chuuya çizdiği martıya baktı. Cidden de uçuyordu, Dazai'nin martısının hemen yanında.
"Kızlarla ilgilenmediğini söylemiştin." Dazai konuyu dağıtmış gibi görünse de aslında hiç dağıtmayarak bu soruyu sormuştu.
"Evet..." mırıldanarak devam etti. "Sen ise çok güzel olduklarını söylemiştin, sahi hala yalnız mısın?"
"Değilim..." Dazai iç çekerek tuvale bakıyordu. Kelimelerini dışarı vuramıyor muydu yoksa? Bu farklı bir konuşma olmalıydı. "Yanımda biri var. Sargılarım gevşediğinde düzelten..."
"Dazai... Hızlı olmadı mı? Ve bir erkekle..."
"Yavaş mı ilerlemeliydim Chuuya? Erkek olmam sorun mu?"
"Çoğu kişi... Öyle yapar ve..."
Dazai ve Chuuya'nın arasındaki mesafe gitgidr azalıyordu. Yavaş yavaş... Caddedeki sesleri duymayacak kadar sağırdılar.
"Sence biz de bir sürüde miyiz? Şayet öyle değilsek... Kurallarına da uymak zorunda değiliz."
Dazai daha çok Chuuya'ya yaklaşıyordu. Öyle ki Chuuya'nın elindeki fırça yere düşmüştü ve artık ara sıra kesilen nefesleri birbirlerine çarpıyor, karışıyor ve onları daha fazla mahvediyordu.
Dazai bu kez Chuuya ile arasındaki mesafeyi kapattı. Nefesleri daha da çok birbirlerine karıştı. İkisi de bir süreliğine sağırlaştılar. Birbirlerinin kalp atışlarından başka bir şey duymadılar. Dudakları birbirlerine sadece birkaç saniye değse bile bu onlara çok daha uzun bir süre gibi geldi. Sonrasında ayrıldılar. Dazai bu sefer aralarındaki mesafeyi artırmadan önce alınlarını birleştirdiler. Dazai ayrılmadan önce dün okuduğu, Chuuya'nın bir şiirinin kıtasını belli belirsizce mırıldandı.
"Ne kadar alışırsam o kadar sabrediyorum. Bu acı yalnızlık. Ben farkına varmadan dökülüyorlar, ani ve tuhaf, artık aşk gözyaşları olmayan gözyaşları..."
Sonrasında ikisi de ayrıldılar. Chuuya hiçbir şey olmamış gibi bir martı sürüsü çizmeye başlamıştı. Dazai de aynı şekilde, hiçbir şey olmamış gibi Chuuya'nın fırça darbelerini izliyordu.
Sonunda bitmişti. Gerçekten güzel bir resimdi. Dazai içinden bunu ölene kadar saklayacağına bile yemin etmişti. Havanın çoktan karardığını fark ettiğinde Chuuya, kapıya doğru yürüdü.
"Dazai..."
"Chuuya?"
"Belki de ikimiz de yaşayan Martı Jonathanlarızdır." Gülümseyip kapıyı kapattı. Dazai o an gülümsemese bile, eve gittiğinde evinin haline aldırmadan tüm gece gülümsedi.
-
Bu bölümü şimdi yeniden düzeltiyorum da asıl uçan benmişim
Daha dur ne ara tanıştılar da birbirleriyle konuşabildiler de...
Tüm hikayenin akışını bozmuşum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Casta Diva |Soukoku|
FanfictionGünahlarım korkunçtu; ama sonsuz bağışlayıcının kolları uzundu, başvuran herkesi bağrına basıyordu. Ve şüphesiz bağışlayıcı benim en iyi seçeneğimdi.