Cehennem Tablosu - Karlar Ülkesi

290 38 25
                                    

22 Aralık

"Dazai... Kar yağıyor!"

Chuuya ve Dazai'nin atışmaları uzun sürmüştü ve bu atışmadan sonra Chuuya Dazai'de kalacağını söylemişti. Dazai bunun üzerine sıcak çikolata yapmak için mutfağa gittiğinde ikisi de beklenmedik bir görüntüyle karşılaştılar.

"Bu sefer kış biraz geç geldi ha?"

Pencereden dışarıya bakarken büyülenmiş gibi duran Chuuya yanıt verdi:

"Aslında pek sayılmaz. Sen yokken de yağıyordu ama böyle değil."

O sırada Chuuya kendi yazdığı mektupta geçen bir ifadeyi hatırladı:"Belki de birbirlerine kaderin kırmızı ipiyle bağlanmış olan iki insan aynı kar tanesini görüyordur."

Aslında Chuuya'nın ürettiği bu batıl inanç doğu inançlarına kıyasla çok çok daha özel bile denilebilirdi. Chuuya, kendisinin ne olduğunu fark etmiyordu. Kim olduğunu ya da neden burada olduğunu, niçin yaşadığını bilmiyordu. Onu özel yapan bir şey olmadığını düşünüyordu ama özeldi. En başta Dazai olmak üzere herkes bunun farkındaydı.

"Chuuya." Dazai'nin iki dudağından arasından sessiz bir mırıltı gibi çıkmıştı bu isim. Fakat bu sessizliğin nedeni "ölüm sessizliği" ya da "fırtına öncesi sessizlik" gibi değildi. Daha çok uysal bir kedinin mırıltılarına benziyordu.

"Efendim Osamu?"

Osamu.

Dazai hatırladığı kadarıyla Chuuya ona hiç Osamu dememişti. O anki Chuuya Dazai'nin aklına sanki Leonardo da Vinci'nin çizdiği bir tablo gibi kazındı.

Ve eğer Chuuya 15-16. yüzyılda doğsaydı da Vinci mutlaka onu çizmek isterdi.

Chuuya şu an cidden bir tablo gibiydi. Cildinin soğukluğuna yanaklarındaki kırmızılık biraz renk katmaya çalışıyordu. Bu kırmızılığın neden oluştuğunu anlamak imkânsızdı fakat Dazai bunun utançtan olduğunu düşündü. Uzun, turuncu saçları tane tane açıkta kalan boynuna dökülmüş tüm güzelliğini sergiliyordu. Gözleri ise çok solgun duruyordu. Sanki her gün gitgide ölen bir adamın gözlerinin aldığı solgunluktu bu. Hatta bir an Dazai, Chuuya'nın hasta olduğundan ya da kötü hissettiğinden endişelendi.

Sonrasında ise fark etti ki gözlerindeki durgun mavi kışın soğukluğunun getirdiği buzullara benziyordu. Aslında bu durgunluk biraz masum duruyordu. Bebek mavisi rengi gözlerindeydi şu an.

Elbette ki, insanların göz rengi değişmez. Fakat insanların duyguları karşıdaki kişinin göz renklerini kendi hislerine göre yorumlayabilir.

Dazai ilk kez o zaman Chuuya'yı kendi beyaz gömleklerinin içinde görmek istedi. Bu adam gerçekten Zümrüdüanka kuşlarını andırıyordu ve çok güzeldi. Nedense bu güzelliği daha çok insansal değil de tanrısal boyuttaydı.

"Cehennem tablosunu biliyor musun Chuuya?"

"Uh?

Dazai elinde iki kupayla Chuuya'nın yanına gelip oturdu. Yanında duran adam ise hala karı izliyordu.

"Akutagawa Ryunosuke'nin."

"Ah! Elbette! Mükemmeldi."

"Biliyor musun Chuuya? Seni bir tabloya benzetiyorum."

Chuuya, Dazai'nin bu sözlerine güldü. Gülerken önüne düşen saç tutamlarından birini eliyle kulaklarının arkasına attı. Bu, az önceki o sinirli haline hiç benzemiyordu. Ya da Chuuya'nın bazen başka benlikleri vardı ve bunu insanlardan gizliyordu.

O asla narin değildi. Ya da zarif bir kuğu gibi gölde dans etmiyordu. İnsanlar onu gördüklerinde öyle düşünmezlerdi ama o bir şekilde insanları kendine çekiyordu. O her erkek gibiydi ve narin tavırlarından çok hırçın tavırları baskındı. Dazai bir anlığına Chuuya'nın bu hallerinden nefret ettiğini düşündü. Sanki daha çok sinirliyken mutluymuş gibi hissettiriyordu.

Casta Diva |Soukoku|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin