Pericles

259 36 7
                                    

24 Aralık

Kışın kendini en çok gösterdiği ve gecenin en uzun olduğu günlerde turuncu saçları kendini kar beyazında hemen belli eden bir adam ve onun yanında da kahverengi saçları gözlerini kapatan bir adam sokakta yürüyorlardı.

"Baksana... Kar o kadar yağdı fakat tutmamış, yerler yine aynı."

Kızılın bu sözüyle Dazai yere baktı, gerçekten de hiç kar yoktu burada. Kış sanki kendini kaybediyor da sonbahar gibi hissediyordu. Ne zaman kendini gösterecek olsa vazgeçiyor, yağdırdığı bunca kar da gözden kayboluyordu. Tıpkı insanların kendi benliklerini tam gösterecekleri zaman korkup vazgeçmeleri gibi.

"Chuuya, sence sadece insanlar mı yalnızdır?"

"Ne?"

Dazai'nin aklından binbir türlü soru geçmeye başlamıştı. Nedense kış ona çok yakın bir mevsim gibi geliyordu ve insan hariç başka varlıkların da duygusu olabileceğine inanıyordu.

Dazai avuç içini gökyüzüne doğru göstererek eline gelen çok ufak ve seyrek yağan kar tanelerini izledi.

"Belki de korkuyorlardır."

"Ne? Kar taneleri mi?"

Kahverengi saçlı kızılın şaşırarak sorduğu soruya kafa sallamakla yetindi. Chuuya bir açıklama bekliyordu.

"Kış belki korkuyordur, onca eşsiz kar tanelerinin sokakta insanların ayağı altında ezilmesinden."

Chuuya gülümsedi.

"Aslında haklı, onca insan çöplüğünün arasında bembeyaz bir saflığı simgeliyor ne de olsa."

Bu sefer de Dazai Chuuya'nın gülümsemesine karşılık verdi.

Şu an bir kitapçının önünde duruyorlardı. Aslında sahaf desek daha doğru olur. Bir sürü eski ciltte kitap burada bulunuyordu ve uzun camların arkasından insanları selamlıyordu.

İçerideki yaşlı adam tütsülere çok aşıktı anlaşılan. İki genç buraya girdikleri zaman etrafta tütsüden gelen dumanlar dans ediyor, hoş kokusu da ikisinin burunlarına geliyordu.

İçerisi tamamen sarı ışıklarla aydınlatılmıştı ve koyu ahşap kitaplıklarla çok güzel bir turuncu ışık elde ediliyordu. Chuuya herhangi bir kitabı eline aldığında Paul Verlaine'in şiir kitabı olduğunu anladı.

"Paul Verlaine sever misin Dazai?"

"Sevmesem neden gitmeden önce sevdiğim birine onun şiirini vereyim?"

Chuuya bu sözle gözlerini devirmek istese de yapmadı. Bu şiir olayını unutmak istiyordu çünkü bazen çok utandırıcı olabiliyordu. Bu yüzden sadece "sersem..." demekle yetindi.

"Hey, notumu aldın...değil mi?"

"Keşke almasaydım."

Dazai sorusunu güler bir yüzle söylerken kızıl ellerini yüzüne götürmüş saklamaya çalışıyordu. Eğer herhangi bir insan da onun yerinde olsaydı, mutlaka utanırdı.

"Yüzünü göremiyorum ama!"

Dazai eliyle Chuuya'nın elini tutup yüzünden çekti. Şimdi hafif kırmızılaşmış solgun yüzü ona bakıyordu.

"Chuuya seni sinirlendirmeli miyim utandırmalı mı anlayamıyorum."

"İkisini de yapma köpek boku."

"Bu güzel iltifatını neye borçluyum?"

"İstersen daha güzel iltifatlar da edebilirim."

Dazai, Chuuya'nın dudaklarına işaret parmağını götürerek sus işareti yaptı.

"Çok isterim ama şurada duran tatlı ihtiyar amcanın o güzel iltifatlarını duyması işimize gelmez."

"Uyarı için teşekkürler de sence bu hâlimizi görünce işimize gelir mi bir şeyler?"

Dazai bu cümleyle afallayıp diğer eline baktı. Chuuya'nın beline çoktan yerleşmişti ve o an elini biraz sıktığını da hissetti. Chuuya'nın bu sıkışa karşılık ses çıkarmaması etkileyiciydi ama bunun sırası değildi. Bir bacağı ise çoktan Chuuya'nın bacak arasına girmişti ve tüm olanlar istemsizceydi.

"Mhhm!"

Dazai öksürür gibi yaparak geri çekildi, Chuuya ise bu geri çekilme sırasında Dazai'nin "Kitaplar da ne güzel ciltlenmiş öyle ya!" diyerek durumu geçiştirmeye çalıştığını fark etti.

Boyunca uzanan kitaplıkların bulunduğu bir köşede ikisi de arkalarını döndüğünde bir şeyle karşılaştılar.

Saksafon.

Bu zamanlarda saksafon yerine radyo kullanılıyordu fakat bu antika saksafonlar insanı 19. yüzyılın ortalarında hissettiriyordu.

"Chuuya... Aklıma gelmişken neden bir trajedi gösterisi yapmıyoruz!"

"Ne! Aklını mı kaçırdın adam ne yapacağız?"

"Çok basit. Ben Romeo olacağım sen de Juliet olacaksın ya da ben Pericles olacağım sen de benim öldü sandığım güzeller güzelli karım Thaisa."

"Salak Pericles komedi türü."

"Ah! Sahiden öyleydi."

"Bence bir tiyatro oyunu sergilemektense bir tiyatroya gidebiliriz."

"Çok zekisin Chuuya." Dazai cümlesini söylerken alay eder gibi bakıyordu.

"Çatık kaşlı yıldızlar belki güler bir gün yüzümüze!"

Chuuya Dazai'nin aniden bağırmasıyla yerinden sıçradı.

"Bu neydi şimdi aptal!"

"Ama Chuuya... Kitaplardan alıntılar. Sevmiyor musun yoksa?"

"Pericles... Başkalarının acılı hikayelerini anlatmak
Kendi acımızı unutmayı öğretecek mi bize?"

"Canını kederle tüketme!"

"Hmm, beni ancak yakan söndürür?"

Dazai sevecen bir ifadeyle yeniden ve yeniden gülümsedi.

"Vay, Chuuya! Bir William Shakespeare hayranı olduğunu bilmiyordum."

"Tch, gerzek!"

Aslında öyleydi ama başkasının söylemesi karşısında bunu saklamaya çalışıyordu. Ne yazık ki bu Dazai yüzünden imkansızdı.

"İşte bu yüzden seviyorum seni!"

"Ne diyorsun be!?"

"Chuuya!"

Dazai elinin arasına Chuuya'nın saç tutamlarından birini aldı.

"Baksana, kemanı mükemmel çalabiliyorsun ve orta çağ kıyafetleri üzerinde mükemmel duruyor! Orta çağda olmak isterdim. Belki senin için bir tiyatro oyunu yazardım ya da senin için zehir içerdim!"

"Bu güzel kendini feda etmelerini başka bir zamana sakla Dazai..."

"Mmm, belki."

Chuuya aslında rahatsızmış gibi duruyordu. Yüzü somurtuyordu ama gözleri gülüyordu. Dazai'yi ilk defa böyle bulmuştu. Sanki yeniden hayata dönüyor gibi mutluydu.

"Bana söz ver, bir tiyatroya gideceğiz."

"Pekala söz Bay Pericles."

"Ne dedin?"

İkisi de gülümsediler. Bazen böyle açık flört sözleri ikisinin, en çok da Dazai'nin hoşuna gidiyordu.

Dazai ve Chuuya susarkan kahverengi saçlı uzaktaki bir kitaplığa baktı. Gözüne bir şey çarpmış gibiydi.

Derhal Chuuya'nın elini tutup o rafa doğru koşturdu.

"Gel! Sana ne göstereceğim..."

Casta Diva |Soukoku|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin