....'u Beklerken

226 40 11
                                    

Ellerim titriyor, yürüyemiyorum, sanki yavaş yavaş hiçbir vasfı olmayan bir yaratığa dönüşüyorum.

22 Aralık sabahı Chuuya gözlerini Dazai'nin çalışma odasındaki masada açtı. Dün gece burayı toplamak istemişti ama bir şeyler karalamadan da duramamıştı. Ellerine baktı, hâlâ titriyorlardı. Fakat o tüm bedeninin titrediğini hissediyordu.

"Gelmeyecek..." iç geçirdi kızıl.

Çalışma masasından kalktı ve yatak odasına yöneldi. Bu sabah öten kuş sesleri yoktu, hava sonbahar havası gibi kışa nazaran daha sıcaktı. Ama etrafta tek bir kuş yoktu.

Yavaş yavaş ev yok oluyor gibiydi. Chuuya bu evi mezar niyetine kazdığını hissetmeye başlamıştı.

Daha fazla gittikçe solan bu evde bulunmak istemedi, kahvaltı bile yapmadan koşarak paltosunu aldı. Paltosu haki yeşildi ve kızıl saçlarıyla uyumu onu gören insanların kendisini Rus sanmasına neden oluyordu.

Londra'nın kışa tezat olan bu havası Chuuya'yı biraz olsun neşelendirdi. Hayatında giden tek iyi şey buydu. Ne yapacağını bilemediği için öylece caddeler boyunca yürüdü.

Aslında gerçekten çok uzun bir yol katetmişti. Chuuya sürekli yere baktığı için nereye geldiğini görmemişti ama...

Trenin buharları, insan sesleri...

Bir sonraki tren.

Tren istasyonuna gelmişti. Ayakları onu bu belli belirsiz yere götürdüğü zaman ne olduğunu ilk başta kendisi de anlayamadı. Kendisinin bu inatçılığına karşın ayakları inatla perona gitti.

Ve bir sonraki tren gelmişti.

Chuuya perondaki bir bankta oturuyordu. Elinde kuşlar için aldığı yeni yemler vardı, bu yemler peronun hemen yanında satılıyordu.

Peronu izlemeye başladı... Bir sürü insan gelip geçiyor. Gazete satmaya çalışan çocuklar yetişkinler tarafından eziliyordu.

Tren neredeyse boşalmıştı fakat hiçbiri Dazai'yi andırmıyordu.

"Yine gelmedi..."

Chuuya anlık bir umutsuzluğa kapılıp elindeki yemlerle perondan ayrılıp bomboş ve ağaçlarla kaplı yürüme yoluna doğru gitmek için bir adım attı.

"CHUUYA!"

Sadece bir adım atabilmişti. Ayakları hareket edemiyordu. Kendisini gitmek için zorladı ama olmadı. Birisi ona sesleniyordu. Chuuya bir buçuk aydır unuttuğu o sesin tonunun her zerresini aklına kazıdı bu sefer. Öylece duruyor ve arkasındaki adama bakmak istemiyordu.

"Gelmiş." Chuuya zar zor bu cümleyi söyleyebildi.

Hayır, ağlamak istemiyordu. Ağlamak istemiyordu ama özlemişti. Kabul etmesi gereken bir şey vardı. Onun kokusunu, sesini, kişiliğini ve bazen yaptığı kışkırtmaları... Depresifliği ya da fırlamalığı... Her şeyini, her şeyini özlemişti. Bu çok açıktı ve aslında bunlar Dazai için de geçerliydi.

Chuuya arkasındaki adamın iki adım attığını hissetti. Tamı tamına iki adım. Güneşin ışığı gölgesini yansıtıyordu arkadasındakinin. Dazai'nin yaklaşmasıyla tiz bir çığlık attı ve bu çığlık sonrasında omzunda bir el hissetti.

"Chuuya, önüne dön."

Chuuya elindeki kuş yemlerinin olduğu paketi yere düşürdü ve iki eliyle gözlerini kapatmak istedi.

"Hayır."

Dazai bu durum karşısında sadece gülümseyebildi.

"Chuuya, bak sinir edebileceğim kişiyi ben çok özledim ama-"

Casta Diva |Soukoku|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin