İnsanlığımı Yitirirken

502 60 56
                                    

"Sıkılıyorum ve belki çürüyorum."

"Yine mi depresifliğin tuttu Dazai?"

"Ama ne yapabilirim ki başka?"

Dazai ertesi gün olduğunda Odasaku ile sabahtan akşama kadar hep gittikleri bardaydı. Bu sefer burada hiç insan yoktu. Garip... Dazai kadehinin etrafında bir parmağını gezdiriyor ve solgun yüzü her zamankinden daha solgun gözüküyordu.

Bu sefer çok içmemişti, hatta hiç içmemişti. Öylece viski bardağına bakıyordu. İçindeki buz küresinin yavaş yavaş erimesini, kendisini yok etmesini izliyordu.

"Her şeyi yapıyorum ama yine de keyfim kaçıyor..."

"Hiç bir partner aramayı denedin mi?"

"Beni tanımıyor musun Odasaku? Gördüğüm her kıza teklif ettim."

"Sonra?"

"Sonra beni deli sanıp tokat attılar."

İkisi de gülmeye başladı. Bu acıyla karışık bir gülüştü ama şu an onlar için bir önemi yoktu. Gülüş, gülüştür...

"Bugün seni atölyede yerde sürtünürken bulduğumda yeni tablonu gördüm."

"Güzel miydi?"

"Sen yapmamışsın."

"Biri yapmamda yardımcı oldu diyelim."

"Bu biri hayalet çizmeyi bıraktırdı mı sana?"

"Ne demek istiyorsun ki Oda-kun?"

"Diyorum ki Oblomov'un Olga'sı gibi biri miydi?"

"Oblomov ben mi oluyorum?"

"Aynen öyle dostum..."

"Yine de sonumun öyle bitmesini istemiyorum."

İkisi yine kıkırdamaya başladı. Sonrasında Dazai bar tezgahından kafasını kaldırdı. "Oblomov"un sözlerinden birini mırıldandı.

"Hayatın çiçekleri döküldü, sade dikenleri kaldı..."

Odasaku da paltosunu almak için ayağa kalktı.

"Her neyse Dazai... Bugün eve gitmem gerekiyor. Lütfen seni bar tezgahına uzanmış intihar şarkıları söylerken bulmayayım."

"Söz verememmm." Dazai bir çocuksuluk ve onun getirdiği şirinlikle sözlerini uzattı.

Odasaku gittiğinde ise gülmeye başladı.

Sonra kahkahaya dönüştü.

Sonra da gözyaşlarına...

Süzülüyordu yavaş yavaş o tuzlu yaşlar yanaklarından aşağı doğru. Ağlamak istemiyordu. Hiçbir zaman istememişti bunu. Bu gözyaşları hep arkada saklanmalıydı. Ama olmuyordu artık. Etrafına bakmak istedi, bakamadı... Biliyordu ne olduğunu. Bomboştu, yanı bomboştu, arkası bomboştu, kendisi de bomboştu. Loş ışıklar altında duran bir kitaptı. Kimsenin okuyamadığı değil de, okumak istemediği. Gözyaşlarının sayfalarında toz olarak bulunduğu bir kitaptı Dazai. Öyle ki zaten tozdan sayfalarını kimse okumadı.

Her şey gitti, uzaklaştı. Ağlayan ben değilim, hatıralarım ağlıyor...

-Oblomov

Tam olarak buydu zaten, hissettiği ve yaşadığı her şey. Sona doğru yavaş yavaş geldiğini biliyordu. Akrebin ve yelkovanın eriyişini hissedebiliyordu. Viskisini döküp bardan çıktı. Ceketini almayı istememişti. Zaten alsa bile üşüyordu, madem üşüyor o zaman iliklerine kadar hissetmeliydi bunu belki de.

Casta Diva |Soukoku|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin