"Teşekkür ederim, Başrahip Faria."
Dazai elindeki ahşap kaplı not defterini iki buruşuk sayfasının arasına bir kalem koyup kapattı.
Şu an huzur evinin hemen yanındaki küçük bahçede, bir mezarlıktaydı. Burası her yerden daha kasvetliydi. Upuzun çam ağaçları ve onların dikenleri insanlar gökyüzüne bakmak istediklerinde bir kurşun gibi kalplerine saplanıyor, o maviliğin görülmesine izin vermiyorlardı.
Kahverengi saçlı upuzun bir genç bu mezarlıkta türlü mezar taşlarının arasında ayağa kalkmış ve toprağı izliyordu. Hareket etmek istemiyordu. Buraya en son geldiğinde 100 kadar yaşlı insan vardı. Şimdi ise 39.
"Herkes gökyüzüne bakmak ister, sen ne diye toprağa bakıyorsun?"
Dazai kafasını kaldırıp yanına baktığında tekerlekli sandalyede oturan yaşlı birini gördü. Bu en güzel hikayelere sahip Bay Natsume'ydi.
Dazai ihtiyara yaklaşıp dizlerinin üstüne çöktü. Gülümseyen bir ifade takınıp yaşlı adama baktı.
"Efendim, madem buraya gelecek kadar enerjiniz vardı neden buraya gelmek yerine verdiğim kitabı okumadınız?"
Yaşlı adam kafasını gökyüzüne doğru kaldırdı.
"Burası bir ölüler evi evlat. Toprağa özene özene bakıyorsun, çok özeniyorsun herhalde onlara."
Dazai yaşlı adamın ona trip attığını anladı.
"Böyle yapmayın ama ben sizin için yaşayacağım."
"Tsuneko da böyleydi bak ne oldu sonra, hemen yanında durduğun toprağın altında."
"Ama beni neden onunla bir tutuyorsunuz? Bilmez misiniz beni tanrı sevmez bu yüzden yanına almamak için her şeyi yapar."
"Demek şimdi de tanrıyla kavgalısın..."
Dazai gülümseyip ihtiyarın ellerini tuttu. Bu eller ne yumuşak ne de güzeldi. Fakat Dazai bu ellerde yıllarca yaşamanın verdiği hissiyatın dışavurumunu görüyordu. Eller fazlasıyla kırışıktı, tıpkı her yaşamın insanı yıpratması gibi.
"Hadi içeri geçelim."
"Olmaz."
"Ama neden Bay Faria?"
"Yağmur yağacak birazdan. Toprağın kokusunu özledim. Sen sevmez misin yağmuru?"
"Sevmem."
"Neden?"
"Bana denizlerin yerini tutmaya çalışan küçük göletleri hatırlatıyorlar. Biliyorsunuz ki bu küçük damlalar hep gölet oluşturur."
"Sen denizlere mi aşıksın?"
"Ben, burada olduğum sürece denizlerinin taşmasına neden olan birine aşığım."
"Bak sen... Bu kadar önemsizim gözünde Dazai. Gideceğin gün mü söylüyorsun bunları?"
"Hayır efendim. Onu merak etmenizi istemedim."
"Nedenmiş o?"
"Kendisi hem yaşatan hem öldüren birisi. Beni yaşatıyor ama sizi öldürebilir."
"Yaşamanın tek sebebi ben değilim yani...bunu duymak ne güzel. O da seni seviyor mu?"
"Ona henüz söylemedim..."
Natsume sürekli kısık duran ve göz altı morluklarıyla kaplı gözlerini açtı.
"Biliyor musun Dazai... En büyük pişmanlığım Nastyenka'ya söyleyemediğim sırlarımdı."
"Size bir şey söyleyeyim mi efendim?"
"Nedir o?"
"Bayan Nastyenka, yani eşinizin öldüğü haberini söylemiştim size."
"Evet."
"Bu bilgiyi nereden aldığımı biliyor musunuz?"
"O? Ondan mı!"
Dazai evet anlamında başını aşağı yukarı salladı ve ellerini yaşlı adamın ellerinden çekti. Bay Natsume yirmi yılı aşkın bir süre önce bu kasabaya yakın bir hastaneden gelmişti. Yaklaşık 50 yaşlarındaydı ve geçici bir hafıza kaybı yaşamıştı. Bir avcıydı ve o gün bir kuş avlamak istiyordu, bu kasabanın yakınındaki ormanlar meşhurdur. Sonrasında ise bir kaza geçirdi. Kendini bildi bileli burada o yüzden. Bilinci yerine geldiği zaman eşi Nastyenka'ya bazı sebeplerden dolayı öldüğünün söylenmesini istedi. Ne tesadüf ki Chuuya'nın ve Dazai'nin kaderi burada da birleşiyordu. Dazai tüm bunları düşünürken ellerini ellerinden ayırdığı adam onu sarsacak biçimde dürtüyordu. Bu dürtmeler bir yalvarmayı andırıyordu.
"Söyle bana... Onun adı ne?"
"Chuuya, Nakahara Chuuya."
"Ne... Ne güzel bir isim!"
"Ayrıca Bay Natsume, söylediğine göre Bayan Nastyenka onu oğlu gibi seviyormuş..."
Yaşlı adamın dudakları yukarı doğru kıvrılmaya başladı, ilk defa uzun bir sürenin ardından gülümsüyor, bununla beraber sevincini belli edecek sesler çıkarıyordu.
"Dazai... Onu benimle tanıştır... Tek varlığım o ve Anisya ile Maşenka..."
"Şimdi benimle eve geçmek istiyor musunuz?"
"Evet, evet... Elbette."
Dazai gülümseyerek tekerlekli sandalyeyi tuttu ve iterek yaşlı adamı eve doğru götürmeye başladı. Eve gittiklerinde alt katta kitap okuma odası vardı, diğer katlarda ise yaşlıların kaldığı evler. Dazai üç kat yukarı çıktığında, Bay Natsume'yi odasına götürdü. Odada kendisinin de eşyaları vardı, onları toplamaya başlarken yaşlı adam onu izledi.
"Dazai... Sen onu merak etmiyor musun artık..."
"Nereden çıkardınız amcacığım?"
"Hep yanımdaydın... Ona neden hiç haber vermedin? Bir buçuk ay oldu sen geleli."
Dazai bu sözlerle duraksadı. Bir süre onu, kızılı düşündü.
"Sonbahar bitti, beni unuttu diye düşündüm hep. Korktum bu yüzden, onunla ne telefonla ne de başka bir şeyle iletişim kuramadım."
"Ama onu özledin öyle değil mi?"
"Evet... Fazlasıyla."
"Evlat... Çekmecemde değerli Nastyenka'nın bir broşu ve fotoğrafı var. Onu sevdiğin insana ver."
"Ne? Ama o Nastyenka Nine'den size kalan tek şey."
"Gitmeden önce dediğimi yap. Ben zaten çoktan yaşamanın tadına vardım, onunla buluşmak için güzel karanfiller beni almaya gelmiş gibi hissediyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Casta Diva |Soukoku|
FanficGünahlarım korkunçtu; ama sonsuz bağışlayıcının kolları uzundu, başvuran herkesi bağrına basıyordu. Ve şüphesiz bağışlayıcı benim en iyi seçeneğimdi.